Birbirinden çok uzak iki bölgede önemli benzerlikler varmış.
PASKALYA ADASI VE NEMRUT DAĞI
Nasıl benzerlik olduğunu merak etmişsinizdir.
Biri güney yarımkürede okyanusun ortasında bir adada, diğeri Doğu Anadolu’da bir dağın tepesinde.
Ortak bağlantı nedir?
Ortak bağlantı yüzyılların ortak gizemleri…
İkisinde de dev heykeller var.
Her ikiside zemine oturtulmuş…
Nemrut Dağındaki heykellerin bir anlatısı mevcut.
Paskalya Adasındaki hala tam bir muamma…
Paskalya Adası, Şili’ye 3000km. Uzaklığındaymış. 1772 yılında Avrupalı gemiciler tarafından keşfedilmiş.
Norveçli etnolog Thor Heyerdahl buradaki dev heykellerle ilgilenmiş. Bir kitabında bunlardan söz etmiş.
Bu heykeller; 974 adetmiş.
Boyları 10 – 20 metre arasında değişiyormuş.
Ağırlıkları ortalama 50 tonmuş.
Hepsinin yüzü okyanusa bakıyormuş.
Bu heykelleri kimler ve nasıl yapmışlar, buraya nasıl taşımışlar.
Hangi araç gereçlerle yapmışlar?
Erafı denizle çevrili bir adada bu heykeller nasıl yapılmış?
Neyi simgeliyorlarmış.
Neden hepsinin yüzleri okyanusa bakıyormuş?
Bazı heykellerin tam bitmediği yarım kaldığı gözlenmiş, sanki bir anda yapılması bırakılmış!
İki ayrı uzaklıktaki beraberlik!
İki uzaktaki aynı bilgi ve düşünce içinde yapılmış devasa heykeller…
Nemrut Dağındaki arkeolojik kalıntı; Dünyanın sekizinci harikası olarak kabul ediliyormuş. Tabi bu bazılarına göre öyleymiş.
Nemrut dağındaki höyük bir hayli enteresan ve tek, ona benzer başka bir höyük yokmuş.
Bu doğal değilde elle yapılmış bir höyük gibiymiş.
İsviçreli araştırmacı Erich von Däniken; höyüğün içinde bir uzay gemisinin olduğunu düşünüyormuş.
Başkaları da; diğer höyükler gibi bir kral mezarı ve altında hazineleri olduğuna…
Nemrut Dağı ile ilgili bilgiler; 1881 tarihinde su yüzüne çıkmış. Osman Hamdi Bey ve Alman Profesör Otto Puchstein Nemrut Dağına çıkmışlar.
1950’de Alman Profesör Friedrich Karl Dörner Nemrut Dağındaki heykelleri ve höyüğü dünyaya duyurmuş.
Ekibiyle oraya gelmiş. Aylarca her türlü zorluğa rağmen çalışmalarını sürdürmüş. Üstelik heykelleri belirli bir düzen içinde yerlerine koymayı başarmış.
Aslında onun asıl isteği o höyüğe girmek ve ne olduğuna bakmakmış ama bunu başaramamış.
Buraya girmek öyle kolay bir şey değilmiş.
50 metre yüksekliği,
150 metre çapındaymış bu yapay höyük.
Bilinmeyenlerle baş edememiş. Höyüğe girmek için bir taş kaldırdıklarında nasıl oluyorsa yukarıdan bir taş geliyor ve kaldırılan taşın yerine geçiyormuş. Yâda taşlar…
Olmaz gibi bir olur bu…
Yukarıdan da aşağıdan da girememişler.
Taşları tek tek alarak inmeyi düşünmüşler ama onada cesaret edememişler. Hem kralın bedduasından çekinmişler hemde Türk Hükümetinin böyle bir izni vermeyeceklerini bilmişler. Burası Dünya Kültür misarısının içinde olduğundan bu da mümkün değilmiş.
Zaten öyle kolay da bir şey değilki yapacakları.
Bir dağı boşaltmak yeni bir dağ oluşturmak!
Bilir kişilerin akıllarının almadığı bunların nasıl yapıldığıymış.
Sırayla yazdığımızda zorluklarda ortaya çıkmış olacak.
Höyüğün, teras kısmındaki düzlüklerinde 21 adet dev heykel,
Bazılarının yüksekliği; 10 metre civarında,
Tonlarca ağırlıktalarmış.
Gariplikler daha bitmedi. Buradaki taş blokların taşlarının bu dağa ait olmadığı tesbit edilmiş.
Başka bir yerden nasıl getirilmiş.
Nasıl işlenmiş, tonlarca ağırlığındaki heykeller nasıl dikilmiş.
Bunlar 2000 yıl önce yapılmış.
Hangi teknoloji ile yaplılmış?
Etrafı düz değil. Nasıl çıkarılmış?
2150 metre yükseklikten söz ediliyor. Bu dev taş bloklar buraya nasıl getirilmiş olabilirler?
Bu heykeller özenilerek yapılmış, sanatçıların ellerinden çıktıkları da belliymiş.
Bilinen:
Buranın bir tapınak olduğu,
Mitraiç tapınma merkezi olduğu,
Tanrı Mitra’nın adına yapıldığıymış.
Bilinmeyenler o kadar çok ki, biz sadece cevaplarını bilmediğimiz soruları soruyoruz?
Bunları kimler ne için yaptı?
NAZAN ŞARA ŞATANA
İlgili Haberler
İkinci Dünya Savaşı’nda, İsmet İnönü’nün karne uygulaması sık sık gündeme gelmiştir. “Ekmeği karne ile verdiler.” denmiştir. Bir çoğumuz karneyi siyasilerin söylemlerinden duyarız. Birbirlerine üstünlük kurmak için “karne” meselesini gündeme getirmişlerdir. Onun dışında “karne” sözünü çok fazla duymayız. Çok fazla da kullanmayız. Karne: Okul yönetimince öğrencilere dönem sonlarında verilen ve öğrencinin her dersten aldığı notlarla okula […]
Avrupa’dan Türkiye’ye döndüğümden beri orada izlediğim veya tiyatro festivalinde ülkemizi ziyaret eden yabancı oyunlar haricinde özgün bir dil seyretme sıkıntısı yaşıyordum. Şahika Tekand’ın On Adımda Unutmak isimli oyununu çember dışında bırakırsam oyunların multidipipliner ve multivizyoner bir yaklaşımla sahneye konulduğuna da da şahit olamıyordum. Ta ki Khora’yı izleyene dek… İLGİLİ HABER ‘Kare Kare İstanbul’ sergisi Maltepe’de […]
Hatırlar mısınız bilmem ama cehalete övgüler düzen bir profesör vardı. Televizyon ekranlarından “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor.” demişti. Yine bir öğretim görevlisi, “Cahil kesime güveniyorum.” diyerek, cahilliğe övgüler yağdırmıştı. Okuyarak ya da siyaseten bir yerlere gelmiş insanların ağızından, cahilliği öven daha bir sürü söz ya da konuşma örnekleri verilebilir. Cahilliği övecek değilim. Cahillik övülmez, […]
Hangi sanatçı istemez ki yaşarken değer bulmayı, onurlandırılmayı, el üstünde tutulmayı. Tabii ki her sanatçı ister… Bizim gibi ülkelerde sanatçılar, maalesef yaşarken değil öldükten sonra değer bulur. Yaşarken yokmuş gibi davranılmak, öldükten sonra kıymete binmek… İlginç değil mi? Öldükten sonra değil yaşarken değer verilmeli sanatçılara… Doğru olanı budur. Ferdi Tayfur’un ölüm haberi alınınca sosyal medya […]