Çanakkale Ezine’ye yakın Tavaklı İskelesi civarında ağaçların ortasında ve denizin kıyısında sanatseverlerin ilgisini çeken bir alan var. Çarşı alanı anlamına gelen Agora, ismini de her şeyin ortasında olmasından dolayı alıyor. Tüm antik yerlerin de tabi: Troya, Asos, Neandria, Tenedos, Behramkale, Kolonai… ( İstanbul, İzmir, Balıkesir, Bursa)
20 yıllık geçmişi olan Agora Sanat Köyü’nün kuruluş hikayesini bir de sizden dinleyelim mi?
Şahan Gürkan: Ben 98 yılından beri opera sanatçısıyım. Önce 10 yıl İstanbul Operası’nda, ardından Samsun Operası’nda çalıştım. Yaklaşık yedi yıldır da opera rejisörlüğü yapıyorum. 20 yıl önce annem Nazire Terzioğlu gerçek bir sanatsever, sanat aşığı olarak domates tarlası olan bu alanı bir sanat köyü haline getirme hayalini hayata geçirdi. Biz ticaret erbabı olmadığımız için de kendimiz gibi bir yer hayal ederek bu kampı kurduk ve sanata, sanatçıya ev sahipliği yaparak uzun yılları devirdik.
İstanbul Operası’nda çalışırken yakınlığı sebebi ile Agora’ya rahatlıkla gidip gelebiliyordum ama Samsun Operası’na geçince burasıyla ilgilenmem güçleşti, kesintiye uğramaya başladı. hiç ilgilenemedim. Biraz kesintiye uğradı ilgim diyebilirim.
Derken yollarınız Emre Coşkuner ile kesişiyor…
Ş. G.: Evet benim git gellerim kesintiye uğradıktan yıllar sonra, yani dört yıl kadar önce Emre ile yolumuz kesişti ve burayı tekrar aktifleştirmenin yollarını aramaya başladık.
Böylece köyde yeni bir dönem başlıyor sanki.
Ş. G.: Kesinlikle. Çünkü daha önce de seramik atölyeleri, dans, yoga, resim buluşmaları gibi sanatsal faaliyetler gerçekleştirmiştik ama elle tutulur anlamda bir sanat kampına dönüşme fikri son dört yıldır var. Bu bir çaba gerektirdiği için bunun sürekliliğini Emre kurabildi. O yaz kış burada ve sanatçılarla bağlantıları kuruyor, ilişkileri yönetiyor, organizasyonları yapıyor… Yani iş birliği devreye girdiğinden beri yer yer gerçek anlamda bir sanat köyü olmayı başardığımızı düşünüyorum.
Alan İhtiyacını Karşılayan Sanat Köyü
Caz Kampı ile çalışmalarınız ne zaman ortak oldu?
Ş. G.: Üç yıl önce kontrbasçı Kağan Yıldız’la konuşmuş ve Gümüşlük’te oluşturdukları bir marka olan Caz Kampı’nı buraya taşıma kararını almıştık. Bunu başardık. Gençlere, geleceğin sanatçılarına ev sahipliği yapmak ve onlara dokunmak bize çok keyif verdi. Üç yıldır ilişkimiz çok iyi gidiyor. Yıllar boyu Agora ve Caz Kampı’nın bütünleşerek yoluna devam edeceğini umuyorum.
Bu yıl kimler vardı?
Ercüment Orkut, Volkan Topakoğlu, Aydın Esen, Ricky Ford, Randy Esen, Ece Göksu, Berke Özgümüş eğitmenlerimiz arasındaydı. Yabancı hocaların varlığının öğrencilerde bir karşılık bulduğunu düşünüyorum. Bir haftalık sıkıştırılmış program, 7/24 çalışmaları ile müthiş bir sıçrama yaşadılar. Geldikleri ile gittikleri arasında inanılmaz bir fark var, bu kadar hızlı bir gelişmeye ben de inanamadım açıkçası. Ricky Ford gibi caz efsaneleriyle müthiş bir deneyim sağladıklarını kesin. Bu kadar birlikte çalma tecrübesini biz konservatuvarda dahi yaşamıyoruz. Bunu bir hafta ve sürekli, gece gündüz bunu yapmak başka bir tecrübe. Avrupa’da sayısız workshopa gittim ama belki de bu yoğun atmosferden ya da enstrüman çalma deneyiminden, böylesini görmedim.
Gelecek yıl için yenilikler var mı?
Emre Coşkuner: Olmaz mı? Her yeni birliktelik bir kapı daha açıyor. Gelecek sene için vokal kamplarından, gitar atölyesinden, atölyeleri branş branş müziğin her dalı ile ilgili ayırmaktan bahsediyoruz.
Bir de alternatif eğitimin insanlara daha farklı dokunduğunu görüyorum. Bu yüzden de eğitimde böyle kampların bir çığır açabileceğini düşünüyorum açıkçası.
Ş. G.: Unutmadan; artist residence olarak da sanatçılara açığız.
Doğa Stresi Azaltır
Bu arada siz aynı zamanda mimarsınız. Sizin Agora yolculuğunuz nasıl oldu ve mesleğinizin etkileri var mı?
Evet Mimarlığı ODTÜ’de okudum, kampüsün verdiği imkanlarla sanatla iç içe geçen senelerim oldu. Capoeira grubuyla her sene gösteriler çıkarmamız, jonglörlük topluluğuyla festivallere sıçrayan çalışmalar, buluşmalar gerçekleştirmemiz ufkumu açtı. Derken yolum Agora’ ya düştü. Akabinde hayallerin ve var olma hallerimizin ortak olmasıyla güzel bir ortaklık başlamış oldu. Buranın havasına, ağacının gölgesine, denizine aşık olmam da etkili olmuştur tabi. Bir günlüğüne kalmak için gelip yerleşmeme de şaşırmamak lazım. Bu süreçte bana destek olan aileme de teşekkür etmek isterim, mekanların dekorasyonlarından tutun, peyzajın yerleşimine kimi zaman operasyonel işlerde kurtarıcı olmalarına kadar Agora’nın her bir noktasında destekleri var ve olmaya devam ediyor. Bu birlikteliklerle hayaller gerçek olabiliyor.
Ofiste ve şantiyedeki Mimar Emre de kıymetliydi elbette ama şimdi burada yaptığım yapısal mimarlığın yanındaki yaşam tasarımı ve yönetimi de mimarlığın özü bana kalırsa.
En başarılı atölyelerinizi sorsam.
Ş. G.: Konservatuvar çıkışlı olduğum için, benim yaşını başını almış eğitmen olmuş sanatçı dostlarım ya da tiyatro çevrem ve Emre’nin üniversite yollarındaki perfromans sanatı deneyimi ve ekiplerle birlikteliği sayesinde performans – sahne sanatlarında organizasyon yapmada çok becerikli olduğumuzu günbegün keşfediyoruz.
Vakıf olmayı düşünüyor musunuz?
Ş. G.: Evet, vakıf olma çalışmalarına başladık ve, uluslararası etkinlikler yapmaya aday bir sanat köyü haline geldik. Çünkü bu güne dek her şeyi öz kaynaklarımızla yaptık. Turizmden kazandığımız gelirle ilerledik ve bu bizi turizme bağlı kıldı. Turizmden çekilip, sadece eğitime odaklı olursak, desteklerle fiyatları biraz daha düşürebilir ve öğrencilere daha çok burs verebiliriz. Şu an Caz atölyesi için sadece DoRe Müzik’in enstrüman desteği var mesela…
Buna rağmen çığ gibi büyüyen de bir katılım söz konusu?
Salt yaz kampı olmaktan çıkılmış gibi…
İnziva Potansiyelini Paylaşıma Açmak
Bölge de buna müsait sanırım?
Tabii oluşturduğumuz vizyonla buranın kaynaklarından etkileniyoruz, biz burası için daha fazla ne yapabilirizi düşündükçe motivasyonumuzu artıyor. Çünkü devamlılık sağladıkça çevremiz de talep de artıyor…yerel üretimi çok önemsiyoruz.
Ş. G.: Evet, Kösedere Okulu’nda Candan Seda Balaban’ın yaptığı maske atölyesi buna örneklerden biri. Buraya gelen sanatçılarla köydekiler arasında köprü oluşmaya kıymet veriyoruz.
İlgili Haberler
Adalar Belediyesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 101. Yılı etkinliklerini San Pacifico Latin Katolik Kilisesi’nde düzenlediği Şef Betin Güneş yönetimindeki Türk Oda Orkestrası ve Korosu’nun muhteşem konseriyle başlattı. Adalar Belediye Başkanı Ali Ercan Akpolat, Adalar Belediyesi Meclis Üyeleri ve Adalı sanatseverlerin yoğun ilgi gösterdiği konserde, San Pacifico kilisesinin büyüleyici atmosferi katılımcılara unutulmaz bir akşam yaşattı. İLGİLİ HABER […]
2005 yılından beri sürdürülebilir şehirler yaratmak için çalışmalar yürüten WRI Türkiye, 12. Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu’nu 10 Ekim 2024 tarihinde çevrim içi olarak düzenledi. Kentsel Isı Adasını Yönetmek: Yaşanabilir Şehirler İçin Yenilikçi Çözümler temasıyla gerçekleştirilen sempozyum, kentsel ısı adalarının nedenleri, etkileri ve bu soruna yönelik yenilikçi çözümler üzerine odaklandı. Kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarından birçok uzmanın bir […]
Ceren Sille ilk kişisel sergisini 20 Ekim’de Göztepe Venüs Sanat Galerisi’nde açıyor. Sergide sanatçının suluboya tekniği ile hazırladığı 30 eser yer alacak. Doğaya ait portreler çalışan sanatçı eserlerinde renk ve estetik algısını sanatseverle paylaşıyor. Küratörlüğünü Mücella Balyemez’in yaptığı sergi 20-31 Ekim tarihleri arası ziyaret edilebilecek. Sergiden elde edilecek gelirin bir bölümü Lösev ve Nesin Vakfına […]
Mina Najafzadeh Resim Sergisi MB Sanat Evi’nde 19 Ekim Cumartesi günü açılıyor. Sanatçının sergide farklı tekniklerde çalışılmış 35 eseri yer almakta. Mina Najafzadeh İran Azerbaycan’da doğdu. Resim eğitimini eşi Mehmet Najafzadeh’den aldı. İç mekan tasarımına merakını ve yeteneğini resimlerine yansıttı. İran Tahran’da kişisel sergiler açan sanatçı ve çok sayıda karma resim sergilerine katıldı. Bir süre […]