Havalar ısınmaya başladı, güneş bulutların arasından gülümsüyor; rüzgâr onun gülümseyişine pek aldırış etmediği için sert, sert esiyor.
Kuşlar cıvıldamaya çoktan başladı. Artık arkamızdan hişt, hişt diye seslenir böcekler.
Bütün bu güzel olan her şeye rağmen yorgunluk, halsizlik ve içimde bir sıkıntı var.
Kış yorgunluğudur herkeste olur, bahardandır diyorlar.
Nasihatte bulunmak isteyen arkadaşlarım uzmanlara göre diye başlıyorlar söze; havaların yavaş, yavaş ısınmasıyla birçok kişide halsizlik, yorgunluk, eklem ağrıları, uyku isteği gibi ortak şikâyetler görülüyormuş. Bu yakınmaların çoğu bahar yorgunluğuna bağlanıyor.
Baharın yorgunluğunu bir nebze azaltmak için, ben de televizyonu açtım, meyve çayımı aldım. Uzattım ayaklarımı, ; bu bahar yorgunluğu, taze meyve çayı kokusu karşında yenik düştü diye düşündüm bir an.
Yanılmış olduğumu anladım özetle haberler geçince; ben sadece bu bahar yorgunluğuna inanmak istediğimin farkına vardım.
Baharın bir suçu yoktu bu stres ve sıkıntı meselesinde. Havanın bir açıp bir kapanmasından başka:
Havanın açık kapalı olması da sıkıntı değil aslında, bir iş kapısının açılma umudunun ardından umut edilen kapıların kapanmasından alışkınız açılıp kapanmalara; ama bir anneyi ağlarken görmek sıkıntıydı. Dershane parası yüzünden canı yanmış ve evladını kaybetmiş bir anneyi görmek sıkıntıdan ziyade üzücüydü. Soner’in bahar çağında, bu bahar aylarında toprak ayaklarının altında olması gerekirdi oysa. Soner’in hikâyesine ortak olduk ekrandan yansıdığı kadarıyla…
Ya yansımayanlar?
Bunların sıkıntısı bahardan değil.
Geçim derdi, ekmek parası.
Anlayacağınız, bu sene bahara suç bulmayın onun bir suçu yok ne içimizdeki sıkıntıdan ne de yaşam kavgamızın yorgunluğundan…
İçinizdeki baharın ve her şeye rağmen yaşama sevincinin hiç son bulmaması dileğiyle…
İmren BÜYÜKKAYA