Sanatçılar göz önünde olan insanlardır.
Sevenleri, onları rol model olarak görür.
Özellikle gençler hayran oldukları sanatçıların, sanata
gönül vermiş, duygusal, zarif, olumlu olabileceklerini
düşündükleri için, özenirler, severler onları farklı gözlerle
görürler.
Örnek almalarıyla ilgili istekleri yoğundur.
Ve yaptıkları işlerden dolayı adına sanat denilen bu
uğraşılar, bu muhteşem mesleğin hakkını da vermek
zorunluğundadırlar.
Albert Camus demiş ki:
“Dünya aydınlık olsaydı, sanat olmazdı.”
Buyurun şu sözlerin içindekilerini anlamaya çalışın. Yani
karanlığı aydınlatıyor sanat. Aydınlatmayı bir yana
bırakalım aydınlığı karanlığa çevirenlere ve onlarda
sanatın bir dalından tutan kişilerse nasıl bir aydınlık ve
nasıl bir ayrıcalık içinde olabilirler ki?
Sıla bir kadın, bırakın onun ünlü olmasını, sesinin güzel,
fiziğinin çok güzel ve bunlara ilaveten sanatının da
fevkalade olmasını başta da söylediğim gibi o bir kadın.
O senin sevgilin.
O senin sevdiğin kadın ve o senin kıydığın kadın. Nasıl
oluyor bu anlamıyorum.
Şiddet neyi çözdü şimdiye kadar?
Marifet midir kadına şiddet uygulamak ve sadece itiştik
demek ve sadece kolunu tuttum diye de ilave etmek!
Ahmet Kural’ın filmlerini neden izleriz, eğlenmek için,
stresten arınmak, film boyunca olumlu enerjilerle
kendimizi yenilemek için.
Hani eğleniyoruz ya, hani gülüyoruz ya!
Ben diyorum ki bir erkek kadınını korumalı, kollamalı
hele de herkesin hayran olduğu bir sanatçıya ihtimam
göstermeli. Berelememeli, yaralamamalı.
Sadece söylemek istediğim içim acıdı.
Ve ne yazık ki bu acıyı sadece Sıla’da eziyet görmüş biri
olarak hissetmedim. Ahmet Kural’ın kendine yaptığı
kötülük içinde hissettim.
İnsanın kendine yaptığı kötülüğü bir başkası yapamıyor
demiş biri, ne kadar haklı değil mi?
Ve insan neden şanslı iken şansını böyle heba eder
anlayamıyorum.
Nazan Şara Şatana