Aile böyle değilmidir? Baba ağacın gövdesidir, kalın dallar, gövdenin hemen üstünde kollarını her bir yere saranda anne değilmidir. Sarmış sarmalamış. Yapraklar çocukları…
Dar taşlık yol, gözünün önündeydi…
Hatırladığı gibi. Uzun ara olmuştu bu topraklara basmayalı, bu yolları görmeyeli…
Uzun ara kimine göre rakamlanır. Bu bazılarında büyük rakamlar uzundur, kimilerinde rakam aralığı çok büyük olmasada geçmeyen zamanların ağırlığında uzamışta uzamıştır…
Yol taş değil topraktı… Yanlarında taşlar vardı. Büyük taşlar, şekilleri birbirine benzemeyen üst üste yığıldığında yol kenarının çiti gibi duran beyaz ve gri tonları arasında gidip gelen taşlar. Üstelik yolun iki yanında da sıralanmaşlardı…
Mevsim kendini yorgun hissetiği zamanlardaydı. Ağır bir yazı geçirmiş, güneşin sıcak işkenceleri altında ezilmiş, suyunu tüketmiş ağaçların sarı yaprakları yerlerde kurumaya yüz tutmuş haydeydi. Dallarda yapraklar yokmuydu belki vardı, belki düşmek üzereydi, belkide yarı yerdeydi. Bilmiyordu ki. Bildiği ahhh ne de çok özlediğiydi…
Yığın taşların hemen arkalarında ağaçlar vardı – ki; yapraklarını bu yola dökmüşlerdi.
Ağaçlar bu hali ile ne de acı görünüyorken,
Bu kadar güzel,
Etkili,
Vahşi görünmeyi,
Hatta insanı ürpertmeyi nasıl başarabiliyordu…
Kahverengi gövde koyu halinde! Alttaki kalın dallar biraz daha açık ama hepten açık değil, sonrakiler daha bir açık.
“Aile gibi” dedi.
Aile böyle değilmidir? Baba ağacın gövdesidir, kalın dallar, gövdenin hemen üstünde kollarını her bir yere saranda anne değilmidir. Sarmış sarmalamış. Yapraklar çocukları… Vay anam vay! Yapraklar doğuyorlar, büyüyorlar ve yuvalarından uçup gidiyorlar. Burada hazan var. Ama onun söz ettiğinde hazan yok.
Sevinç var. Onlar evlerinden yere dökülmüyorlar, onlar mesleklerine, işlerine, kendi kurdukları yeni ve küçük ailelerine uçuyorlar. Anne – baba dimdik ayakta…
Onlar – onların arkasında güçte kuvvette. Gülümsedi.
“Bence ağaç baba, kalın kocaman dallar anne.”
İleride evler vardı. Beyaz evler. Çatıları kiremitli beyaz evlerin siyah görülen pencerelerinde ışık yokmuydu? Yoktu tabi nasıl olsundu. Gece değildi ki!
Peki camlar niye siyahtı. İçerisi niye karanlıktı. Şaşkın bir telaş aldı içini…
Koşmalı mıydı? Yoksa telaşe vermeden yürümeli mi? Ne çok özlemişti, bu beyaz evleri, bu baba dediği ağaçları, anne dediği dalları… Ne çok özlemişti…
Evi burnunda tütüyordu. Yatağı tütüyor, dolabı, çekmecesi hatta yemek yaptığı tenceresi… Hepsinin anıları vardı. Hepsinin aldığında verdiği emeği vardı.
Kim buna hayır diyebilirdi. Kim olmaz derdi hangi vicdanla. Orada ömür geçmişti, hayatın bir tek saniyesi bile çok kıymetli iken… Buraların tadını almalıyım, kokusunun lezzetini tatmalıyım. Burası benim. Burası benim yerim, benim evim, benim hayatım… Gurbet olmalımı olmalı, mutlaka da sıla olmalı. Üstelik öyle hasretlikler uzun aralı da olmamalı. Bu dünya iki günlük işte bunu hiç unutmamalı… Sevdiklerimiz ihmale gelmez. Sevdiklerimiz kırılmaz, üzülmez, ağlatılmaz en çokda onlar yalnız bırakılmaz. Fırsatın varsa gideceksin.
Elinden geliyorsa sık gideceksin. Engelleri çok dikkate alırsan engeller seni boğar, alır ayaklarının altında ezer. O zaman senin ne engellere, ne gideceklerine ne de kendine faydan olur. Evini ihmal etme. Bu ev bazen senin, bazen annenin bazen babanın bazen kardeşlerinin evi olur.
Değilmidir ki sevdiklerin vardır. Gitmelidir görülmeli ve görmelidir. En güzel sohbet sevdiklerinle olandır. Ruhun yenilenir, dünyan tazalenir ve geri gelirsin.
Bu kadar hasretliğe bırakmazsan;
Bu kadar taşı toprağı özlemez,
Camda ışık yok diye gece ile gündüzü karıştırıp telaşlanmazsın.
Kapıya daha yaklaşmamıştı ki sevdikleri onu camdan görmüşlerdi.
İşte en güzel sahne…
Sarılma çok sarılma, sıkıca sarılma, nefes aldırmaksızın sarılma, sıcaklığını hissedercesine sarılma…
Koklama, derin bir nefesle, alışkın olduğun kokuyu içine çekme, mutlu olma ve çok sevinme…
Gülümse – çok gülümse – kahkaha at.
Allah’ım kimseyi gülmekten alıkoymasın…
Sevdiklerinden ayırmasın…
Nazan Şara Şatana
İlgili Haberler
İsterseniz önce “Eğitim nedir?” onun bir tanımını yapalım. Eğitim: Bir insanın; duygusal, bedensel, zihinsel olarak sahip olduğu yeteneklerini belirlenen amaç doğrultusunda geliştirmektir. Kısacası eğitim, ülke insanını en iyi şekilde yetiştirmektir. Eğitim, hayat boyu devam eder, ömür boyudur. Eğitim, sürekli devam eden bir süreçtir. Ne kadar eğitim, o kadar gelişmişliktir. Bir ülke, eğitimi kadardır. Bu kadar […]
Ay Tutulmasından tam 1 gün sonrası yani 26 Mart haftanın en yoğun günü olup bugünde olumsuz hava şartları ve kazaları çoğalabilir. 31 Martta da zayıf fay hatlarında şiddetli depremler artabilir. 31 Martta depremlerin haricinde şiddet ve terör olayları da artabilir. 25 Marttaki Ay Tutulması Terazi burcunda -1 katsayısında olup en çok Natal Güneşi İkizler ve […]
İstanbul’u bekleyen deprem riski için atılan adımları ve kentsel dönüşüm tartışmalarını işin uzmanı değerlendirdi. Türkiye, deprem kuşağında olduğu gerçeğiyle yüz yüze kalmaya devam ederken deprem uzmanlarında sık aralıklarla uyarılar gelmeye devam ediyor. Özellikle de İstanbul’da beklenen olası deprem riski milyonlarca kişi açısından korkuya neden oluyor. 31 Mart 2024 yerel seçimlerine günler kala belediye başkan adaylarının da gündemi deprem. Mevcut İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetiminden şikâyetçi olan İstanbullunun […]
Alev Alatlı: “İmar ruhsatı olan bir müteahhit şehrin ırzına tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir. Keza raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içine kanserojen madde koyan fırıncının yaptığı ambalajın üzerine koyduğu sürece yasal dolayısıyla suçsuzdur, ama helal değildir. Bir kalem darbesiyle atar ergenleri sokağa döken yazar, alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları […]