Evvel Zaman İçinde Çocuklardık…Yaramaz, uslanmaz, gözyaşları dinmez; bir o kadar da masum ve gülmek denen şeyi en iyi şekilde hakkını verdiğimiz zamanlardı.
Toplananınca bütün mahallenin çocukları, oyuna devamsızlık edilmezdi. Anne yemek için çağırdığında; ekmek arasına bir şey konması için pazarlık başlardı, bir bardak su için en yakın komşunun zili çalınırdı. Oyun yarıda bırakılmazdı ilk eve giden olmak kimsenin işine gelmezdi ama akşam ödevler beklerdi, sırayla yazılmış ödev defterine.
Ertesi güne andımızla başlanırdı; bir giyilmiş eşit durulmuş sıralarda. Eşit olması gerekirdi, ilk heceyi öğreneceği okulunda. Dil, din, zengin, fakir ayrımı yoktu; kardeşliğin, dürüstlüğün ve en önemlisi Mustafa Kemal’in yeşil tahtanın üstünden gülümsediği bir yerde nasıl olabilirdi?
Çocuk bakışların arasına gizlenmiş büyük dertler vardı bazılarımızda; sınıf arkadaşlarına yansıdığında bu durum alay konusu olmaz, en büyük destek sınıf arkadaşlarından gelirdi.
Şimdi…
Çocukluk diye bir kavramı yaşamadan büyüyorlar. Nasıl bir dönem yaşıyoruz ki hepsi hayatın yükünü taşıyor; oysa oyuna devamsızlık etmemeli çocuklar.
Nasıl bir dönemdeyiz ki bir paylaşım sitesinde izlediğimiz ilkokul çocuğu fakirliği yüzünden alay konusu olduğunu ve bunun sıkıntısını ‘içimde ateş var’ diye ifade ediyor daha o yaşta.
Ölüm yıl dönümünden beş gün geçen Barış Manço iyi ki bu tabloyu görmedin.
Gerçi sen olsaydın daha başka olurdu bu dönemde çocukluk.
Ahhhh Barış abi aşk olsunnn…