Slot Siteleri

SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ

MOBİL UYGULAMALARIMIZ

Kadıköy Gazetesi

Paylaş
veya
aşağıdaki bağlantıyı paylaşın:
Anasayfa Genel Manşet

Kıyamet ve Arınma!

Yayınlanma:
ABONE OL

Ne siyah ama böyle bir karanlık, böyle bir zifiri siyahlığı insanoğlu daha önce görmüşmüydü, bilinmez…

O gece karanlıkların başladığı gecelerin ilkiydi. Gecenin izbe tenhalığı sinmişti her yere. Sissizliği bozan uzaklardan gelen ne tarla kuşunun çığlığı ne de çakalların ulumalarıydı. Onlarda yok olmuşlardı. Sessizlik ağır, kasvetli küf kokan bir yorgan gibi örtmüştü.

Bulutlar hala yerlerindemiydi, kim bilir? Ne güneşin adı vardı, ne aydınlık. Küsmüş almış başlarını gitmişler miydi? Yoksa bir zalim siyah karanlık onları hapsetmişmiydi?

Neydi tüm bu olanlar?

Birileri birilerinin suratına okkalı bir tokat mı aksetmişti, ısrarcı karanlığı yok edecek, def edecek, gönderecek kimse yok muydu?

Karanlığın bir kokusu olurdu, bunu soluklamak her zaman keyifli bir o kadar da cazip iken şimdi neydi bu küf, bu sası, bu istenmeyen koku…

Önyargılımı davranıyordu, istem dışımı düşünüyordu. Haklı değil de haksızmıydı. Bu söylediklerinin içinde abartı payı çok mu fazlaydı…

Peki ya aya ne demeli…

Adına şarkılar yazılmış, romantik akşamların kralı, aydınlığın küçük penceresi, yolu kaybolmuşların rehberi, dualarda olan onun hilal haline söylenen:

 

Ayı gördüm Allah

Amentu Billih

Bu aylar Hayırlı aylar olsun

Ya resülallah…

 

Dualarımızın içinde ayın gökteki ışıltısı ile günlerin toplamı olan otuzlu günlerin birleştiği, ona gitmek için, onun toprağında yürümek için gönderilen füzelerin, onunla ilgili sayılamayacak kadar çok varsayımların olduğu güneşin oğlu ay o neredeydi? Ay dedemiz de bizleri terki diyar mı eylemişti? Heyhat!

 

Bence korkmuştu, koskoca güneş perdelerini kapatmış. Yıldızlar – yıldızlarki elmaslar gibi, gökyüzünü sarmışlar, karanlığın içinden göz kırparlar. Bizler onlara bakarız dalar gideriz. Onların varlığı yaşama sevinci verir. İnsanlık âlemi onların sırlarını öğrenmek için nice âlimler yetiştirmemişmidir? Nice bilgeler yıldızların dünyasında olacakları hesaplamışlarmıdır? Firavunlar, kağanlar, krallar, padişahlar müneccim başlarından yıldızlara bakıp ne olacağını anlatsın istememişlermidir?

Nerede o yıldızlar? Karanlığın korkusu onlarında yüreklerini buzmu etmiş, ürkeklik, kaçma isteği onlara da mı sirayet etmiş? Yoklar…

 

Münir Ökul’un şu sözleri kulağımda çınladı.

 

Zaten aktör dediğin nedir ki? Oynarken varızdır. Yok, olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa – olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız. görüyorum hepiniz gardroba koşmaya hazırlanıyorsunuz. Birazdan teatro bomboş kalacak. ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü satenik’in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır. virjinya’nın bir diyaloğu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler. Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar.
Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır. Perde!”

 

Teatro şimdi bomboş mu kalmıştı… Münir Özkul hoca haklı; teatro işte o zaman yaşamaya başlar diyor ya bence bu karanlıklarda da yaşamaya başlayanlar olacaktır.

 

İblisler nefeslerini bu ziftli karanlık, krom kokan havadan alacaklar…

Kahkahalarını atacaklar işte o kahkahalarda bir yerlerde takılı kalacak…

Belki saat kulesinin çanında, belki bir köprünün direğinde,

Bir yol lambasında, belkide kedilerin çoktan terk ettiği bir çöp kutusunda…

 

Fısıldamaya başlarlar… Ne zamana kadar aydınlanıncaya kadar… Karalarla beyazlar yer değiştirene kadar.

 

“Yer değiştirecekler mi?”

“Kimler?”

“Karalarla – beyazlar.”

“Ne olmuş onlara?”

“Ben bazı inkârları biliyorum,

 

Bazı yok oluşların yok olmak için telaşlarını,

Hoyratça davranışlarını,

Kendi olmazlarının içinde büyüyüp,

Olanları yok edişlerini,

Tabiat ana ile kavgalarını,

Havanın anasını ağlattıklarını,

Küstahlıklarını,

Yalanlarını,

İnkârlarını,

Umursamazlıklarını,

Ben benliği içinde böbürlenmelerini,

Aslında benin hiçbir şey olmadığını bilmediklerini biliyorum. Dahası da var sen anlat, belli sen bilensin, ben öğrenmeye çalışan…”

 

“Anlatacağım” dedi sesini alçaltarak,

“Soluksuz dinle dersem haksızlık olacak sana biliyorum. Merakın artacak, kalbin ritm değiştirecek, tansiyonun yükselecek. Biliyorum. Bunları dinlemeye hazır mısın?”

“Hazırım. Sen anlat. En kötüsü bilmemek değil midir? Cehalet karanlıktan beter zifirilik içinde kalmaksa ben grinin en koyusuna razıyım. Beni karanlığın içinde bir mum edası dahi olsa, bu da bir salise olsa razıyım. Korkayım, korkunun ecele faydası ne ki?

“Anlatacaklarımı garipliklerin ilki sanma, aldanırsın. Ne gariplikler, olmazlar yaşandı bu dünyada. Bu yaşlı dünyanın dili olsa anlatsa anlatamaz ki lal olur. Bitiremez, sığdırımaz. Bir insan ömrü sadece olumsuzlukların bir anını kaldıracak kadar uzun değil ki… Şimdi anlatacaklarımı kulak ver dinle, tekrarlıyorum iyi dinle, sonrada yorum yaparız. Tamam mı?”

“Tamam.”

“Tibet’ten haber gelmiş dediler.”

“Tibet’ten mi, kimler?”

“Tibet’li rahipler…  Demişlerki tedbirli olun. Bakın başınıza enteresan şeyler gelebilir. Bu illede gelecek demek midir? Bilmeyiz ama diyoruz ki siz yinede hazırlıklı olun. Ha bu arada korkmayın da… Korkulacak bir şey yok, siz hazırlıklı olun.

“Nasıl bir hazırlık olacak bu?”

“Bir kere karanlık olacakmış?”

“Karanlık öylemi ne kadar karanlık ve kaç gün

“Dört gün belkide beş gün karanlık olacak…”

“Niye – Aslı ne bunun?”

“Birileri kıyamet diyor, birileri de dalga geçiyor. Bir başkaları eni konu yorum yapıyor, ha bir kendince bilir kişi de şöyle buyuruyor:

‘Siz – siz olun hazırlığınızı yapın yoksa! Yoksa perişan olursunuz’”

“İyide nasıl bir perişanlık bu?”

“Bilemem derlerki, Tibet’li din adamları Nasa’ya mesaj göndermiş!”

“Hadi canım sende!”

“Bencede! Ben onların yalancısıyım. Facebookta günlerdir dönüp duruyor. Onlar diyorlar ben değil ben olanları, olacakları sana aktarıyorum o kadar. Benim görevim bu.”

“Ne dimişler bunlar?”

“Dünya Galaksinin sıfır hattından geçecek:

Tam karanlık olacakmış,

Sessizlik olacakmış,

Işık olmayacak, elektrik ve iletişim hiç olmayacakmış.

Birkaç gün sonra göklerde ışık patlamaları olacakmış.

Bu fazla değil üç dört gün sürecekmiş.

Sonra güneş yeniden gözükecekmiş.

Dünya eski haline dönecekmiş.

Dünyanın sıfır hattan çıkışı 7 Şubat 2013’de olacağı düşünülüyormuş.

Martın sonuna doğru dünya tamamen eski haline dönüşecekmiş.

Dünyanın Sıfır Hat’tan geçişinden sonra çok değişiklikler olacakmış.

İnsanların görüşleri değişecekmiş.

Manevi değerler üstün olacakmış.

İnsanların edebi ahlakı daha yerinde olacakmış.

Devletlerde bilim,

ahlak,

maneviyat,

tıp,

Birey çok önemli hale gelecekmiş.

Yeni bir çağ başlayacakmış.

Bu da insanoğlunun manevi ağırlıklı ilerlemeye koyulduğu bir yeni çağın başlangıcı olacakmış.”

 

“Bütün bu sözlerinden ben ne anladım biliyor musun?”

“Ne anladın?”

 

“İnsanlar normal insan gibi yaşayacakları zamana geri dönecekler, eskilerde zaafiyetler yokmuş ya, para için birbirini kesmiyor, aldatmıyor, yalan söylemiyor, suçlamıyor hatta onun için yaşamıyorlarmış ya!

 

Kimse kimsenin işinde, gücünde, namusunda gözü yokmuş ya!

 

Namus sadece bir işlemden ibaret olmadığını, en büyük namussuzluğun akılda da olduğunun bilincinde oldukları zamanlar varmış ya!

 

Hani anaya, babaya, ataya saygı olurmuş, evin baş köşesi, yemeğin en iyisi, sözün karar kısmı, gülmenin ayıp karşılanmadığı, nasihatların altın değerinde olduğu büyüklerin olduğu zamanlarda yaşanmışlıklar oluyormuş ya!

 

İnsanların karşılaştıklarında selam verdikleri, konu komşunun hastasına, yasına, düğününe, yemeğine ortak olunurmuş, yardım edilirmiş, iyi günde – kötü günde dost olunurmuş ya!

 

Eşlerine sahip çıkarlarmış ya, hani iyi günde – kötü günde burada da geçerliymiş ya, başkasını buldum sen yoksun, senden para gelmiyorsa ben yokum, sen bunu dedin senin art niyetini anladım, bu zaten yanlıştı, zararın neresinden dönersen kardır, senden istediklerimi vermiyorsun, sen nankörsün diyip evlileklerin kutsiyetinin içine edenler, menfaat için birbirleri ile olanlar, beklentileri onların istediği zamanlarda olmadığı için gerçek yüzlerini gösterenlerin olmadığı zamanlar varmış ya!

 

Yani Yüce Yaradan; insanları insan olarak yarattığı zamanlarda, iblis gibi olmadıkları, şeytan gibi olup onun bunun yüreğini yakmadıkları, hayvanlara, çocuklara, kadınlara işkence etmedikleri zamanlar varmış ya!

 

Mevlana Celaleddin-i Rumi demiş ya:

 

Sevgide güneş gibi ol,

Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,

Hataları örtmede gece gibi ol,

Tevazuda toprak gibi ol,

Öfkede ölü gibi ol,

Her ne olursan ol,

Ya olduğun gibi görün,

Ya da göründüğün gibi ol.

 

İşte böyle bir dünyamı bekliyor bizi. Hoş geldi sefalar getirdi. Başım gözüm üstüne… Aldım kabul ettim.

Bir hafta karanlık olacakmış olsun.

Elektrikler, telefonlar, televizyonlar çalışmayacakmış, çalışmasın,

Tüpler, havagazları olmayacakmış, olmasın.

Sokaklara çıkılmayacakmış, çıkılmasın…

 

Bunlar çok mu önemliymiş. Çıkılmasın, yapılmasın, edilmesin, izlenilmesin, konuşulmasın, eğlenilmesin…

 

Dinlenilsin, düşünülsün…

Herkes kendi vicdanı ile hesaplaşsın. Yaptıklarını ve yapacaklarını sevabı ile günahı ile masaya yatırsın. Bir arınma olacaksa böyle olsun.

 

Hatalarımızdan örneklerle; hatayı kabul etmeyen bir yaşama başlamak için hazır olalım.

 

İbadetimizi yapalım. Tövbeler için Yüce Yaradan’ın bize verdiği zamanı değerlendirelim.

 

Sevdiklerimizle, çoluğumuz, çocuklarımız, eşimizle birbirimizi hiçbir katkı olmadan katkısız tanıyalım. Sevgisizlikten, bencillekten kör olmuş gözlerimizi bu karanlıkta arındırarak, aydınlık geldiğinde pırıl – pırıl dünyaya açalım.

 

Bence bu kıyamet değil – Bu doğuş.

Bence bu bitiş değil – Bu var oluş.

 

Böyle ise hoş gelmiş, sefa gelmiş. Aldım kabul eyledim. Başım gözüm üstüne…

Ben yine Mevlana Celaleddin-i rumi’nin şu sözleri ile yazımı tamamlayacağım.
“Kendine gel, yepyeni bir söz söyle de dünya yenilensin! Sözün öylesine bir söz olmalı ki dünyanında sınırını aşmalı. Sınır nedir, ölçü ne? Bilmemeli!”

 

 

Nazan Şara Şatana
 

author avatar
Nazan Şara Şatana
Ben gazeteciydim. Günaydın gazetesi, Ankara bürosunda Bekir Coşkun’un istihbarat şefi olarak görev yaptığı yıllarda; Meclis, Adliye, TRT ve magazin muhabiri olarak görev yaptım. Günaydın gazetesi haricinde, Merhaba, Haftanın Sesi gazetelerinde de yine muhabir olarak çalıştım. Gazetecilik yıllarım turizme geçerek sona erdi. Pamfilya Turizm acentesinden sonra, birçok beş yıldızlı tesislerde (Öger bünyesinde ve başka önemli tesislerde) üst düzey yöneticisi olarak görev yaptım. Halen Genel Müdür olarak görevimi sürdürmekteyim. Sekiz kitabım yayınlandı. Asar şamil Ve Rus terzi, Şarkın Modern Gelini Şehribahar, Zeus’un Aşkları, Otel I, Otel II, Hekim Ali Suavi Efendi, Havada Kekik Kokusu Vardı, Herkül 2006 da yayımlanan Asar Şamil Ve Rus Terzi, Havada Kekik Kokusu Vardı ve Şarkın Modern Gelini adlı kitaplarım T.B.M.M. Meclis Kütüphanesindeki yerini almıştır. Yeni yayınlanacak kitaplarım; Belkıs Akkale’nin hayatı roman tadında – Belkıs - Şimdi Yağmur Yağacak, Topkapı Şifresi, Taşlar, Mihrace, İstanbul – İstanbul. Ayrıca yayına hazır senaryolarm ve müzikallerim mevcuttur. Evlat TV filmim TGRT de yayınlandı. Birçok senaryom dizi olması için televizyon kanallarında beklemektedir. Bir senaryom ise dizi olarak yayınlanması için TRT1’de hazırlıklarda.

İlgili Haberler

Büyükşehir
26 Nisan 2024
Galataport İstanbul’a Avrupa Birliği’nden Ödül!

Galataport İstanbul, inşaattan işletme dönemine uzanan çalışmalarında sergilediği çevre dostu yaklaşımla ödülleri arasına bir yenisini ekledi. Dünyadaki okyanus ve denizleri kurtarmayı hedefleyen BlueMissionMed Koordinasyon ve Destek Hareketi, Galataport İstanbul ekibinin faaliyetlerini “Çevreye Duyarlı Girişimci ve Kişilik” ödülüyle taçlandırdı.   İstanbul’un dünyaya denizden açılan kapısı Galataport İstanbul, geniş ödül yelpazesine bir yenisini daha ekledi. İnovatif projeleri […]

Belediye
26 Nisan 2024
İBB Başkanı İmamoğlu, 23 Nisan’da Koltuğunu Ali Selim Metli’ye Devretti

BAŞKANI METLİ’DEN İLK TALİMATLAR: OKULLARA ÖĞRENCİ DOLAPLARI YAPILSIN, HER OKULDA YEMEKHANE OLSUN İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 104’üncü yıldönümünde koltuğunu, ilkokul 3. sınıf öğrencisi Ali Selim Metli’ye devretti. Başkan Metli’nin ilk talimatları, “Bütün okullarda öğrenci dolapları yapılmasını istiyorum. Çünkü, çantalarımızı taşımakta zorlanıyoruz. Bir de okullarımızda yemekhaneler olmasını istiyoruz. Bize […]

Belediye
26 Nisan 2024
İBB, 23 Nisan kutlamasını Üsküdar Meydanı’nda yaptı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kentin farklı noktalarında gün boyu süren organizasyonlarla kutladı. Bu programların birçoğuna katılan ve 23 Nisan coşkusuna ortak olan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, bayramın finalini Üsküdar Meydanı’nı dolduran İstanbullularla birlikte yaptı. Eşi Dr. Dilek Kaya İmamoğlu’yla birlikte el ele sahneye çıkan İmamoğlu’na, 15 farklı ülkeden […]

Büyükşehir
26 Nisan 2024
7. İSTANBUL ÇOCUK VE GENÇLİK SANAT BİENALİ BAŞLADI

12 ülkeden 5.250 çocuk ve genç ‘umut’ için İstanbul’da buluşuyor   İstanbul Çocuk ve Gençlik Sanat Bienali başladı. İki yılda bir düzenlenen bienalin bu yılki konsepti ‘Umut’ olarak belirlendi. Bienal kapsamında 5 bin 250 çocuk ve gencin 579 projesi bir ay boyunca İstanbul’un farklı merkezlerinde sergilenecek. 2010 yılından bu yana 31 ülkeden katılımın olduğu 7. İstanbul […]