Kadıköy’de bir sokaktan geçerken, yalnızca taşlara değil geçmişe basarsınız. Her köşe, her kaldırım bir iz taşır; kimi zaman bir dedenin baston sesi, kimi zaman genç bir müzisyenin nağmeleri. Bu semt, İstanbul’un en canlı ama en içsel hikâyelerini fısıldar.
Moda’da rüzgâr deniz kokusunu getirirken, arka sokaklarda bir sahafın raflarında zaman durur. Bir çayhane ön bir teyzenin bakışı, sanki “buradaydım, buradayım, burası benim hikâyem” der. Kadıköy, sadece mekan değil, yaşayan bir duygudur.
Bu semtin ruhu, insanın içini yoklayan bir sadeliktir. Lüks değil samimiyet sunar. Renkli grafitiler, eski apartman duvarlarındaki çatlaklarla konuşur; biri haykırır, diğeri fısıldar. Sokaklar, insana “kendin ol” demeyi bilir; çünkü burada kimse başka biri olmaya zorlanmaz.
Kadıköy’ün kalbi seslerde atar martıların bağırışı, vapur düdüğü, sokak müzisyenlerinin ezgileri… Hepsi birer nota, hepsi birer hayat belirtisi. Sokaklar burada sadece yürünmez; yaşanır, hissedilir, yazılır.
Bu yazı da o sokaklardan birinin duvarına dokunan bir el gibi olsun istedim. Çünkü Kadıköy’ün ruhu yalnızca gözle görülmez gönülle hissedilir.
Neşat Yalçın