“Dolar, tansiyonum gibi yükseliyor!”
Dolar yükselse ne yazar, yükselmese Gönül Yazar. Biz indirmesini biliriz! Çünkü bizim temelimiz sağlam. Teras katını çok rahat kaldırır. Ayrıca hazine destekli kur kurutmalı makinemiz var bizim. Kurdaki hareketin bizi huylandırmasına izin vermeyiz. Cari açık aşağı çekildiğinde her şey kabak gibi görünecek ama olsun. Dolarsa dolar, dolmazsa zaten bizim değildir. Döviz kuru gevrektir, kuru yemişe benzemez. Kuru fasulye gibi gaz yapmaz mesela. Ne güzel söylemiş atalarımız…
“Geçme paralı köprüden / Ürkütürsün vakvakları / Ebenin tarlasına çam diktim / Git topla Dolarları.”
Elden gelen Dolar olmaz, o da vaktinde bulunmaz. Gün geldi susamsız simit yedik. Gün geldi ekmeğin yarısını yedik, kalan yarısını lokmalar halinde kuşlara dağıttık. Gün geldi, üç çocuk yerine bir çocuk yaptık. Çin’in ekonomik modeline asla itibar etmedik. Etseydik, o bir çocuk da bodur olacaktı. Bırakalım dolar kafasına göre takılsın. Her şeyi dolara bağlamayalım lütfen. İhtiyaç varsa eğer, Tahtakale’de bağlama çalalım. Elbette her şeye zam gelecek. Zamsız ve gamsız hayat olur mu? Bu Arşimet’in kanunu. Ne şanslıyız ki, açlıkla sınanıyoruz. Düşünsenize, İsveç’te yaşayan insanların böyle bir olanağı yok. Elle gelen düğün bayram, ayakla gelen kır düğünü.
Söylemesi ayıptır, biz zamping insanlarız. Zampara değiliz, asla zımpara yapmayız.
“Zamına mamına eyvallah!” deriz.
Peki, neden halay çekiyoruz kanka? Halay başına söyleyelim, geri dönmemek üzere götürsün bizi Mars’a…