Bugün günlerden ne? Neyse ne… His raporumu veriyorum:
“Parçalı güneşli, sağanak hisliyim.”
Uyanır uyanmaz, yataktan fırladım. Ne sağımdan kalktım ne de solumdan. Yüzümü yıkamadan aynanın karşısına geçtim. Bıyıklarım olmadığı halde, bıyık altından gülümsedim.
“Ne gülüyorsun birader, ayı mı oynuyor?” diye sordum.
Cevap vermedim. Bir askı bulup sorunlarımı askıya aldım. Kulağım çınladı, demek ki birisi anıyor. Gözüm seğirdi, belki de kulağımı çınlatan kişi geliyor.
Mutfağa gittim, çayı ocağa koydum. Gezen tavuktan olma iki adet yumurta haşladım. Birini yedim, diğerini akşama sakladım. Sonra dilime bir türkü doladım:
“Odun koydum sobama, neden gelmedin odama?”
Çok affedersiniz geğirdim. Gayri ihtiyari korktum tabii. Korkunun ecele faydası yok. Canım internet çekti. Hani bağlanmayacaktım internete, öyle körü körüne? Bağlandım işte… Mecnun gibi site site gezdim. Ancak ben, Leyla’yı aramadım; Google’da kendimi aradım taradım. Eyvah! Google’da yokum…
“Yoksa ben, yaşamıyor muyum? Belki de, sanal hayattayım…”
Açık kapı dış politikası gereği, kapıyı kapatmadan dışarıya çıktım. Karşılaştıklarıma iki ay ertelemeli on taksitte selam verdim. Hissedilebilir yol çizgilerini takip edip, yolumu kaybettim. Parklarda, bahçelerde aylak aylak gezdim. Öpüşen gençleri terbiyeye davet ettim.
“Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer” şarkısını mırıldanırken olan oldu.
Kafama kuş sıçtı! Hemen, Noel Baba kılıklı piyangocudan bir bilet aldım. Keşke almasaydım, amorti bile çıkmadı. Gittim, düşük faizle yüksek miktarda kredi çekip başıma iş açtım. Şimdi, işim başımdan aşkın. Çekyat koltuğumda, kahve içip fincan sallıyorum. Müsterihim, rahatım ama moralim sıfır…