Değişik bir tat yaşadım. İstanbul radyosuna gittiğimde…
İnanın çok heyecanlandım.
Binadan içeri girdiğimde iki tarafa yükselen kırmızı halılı merdivenleri gördüğümde aklımdan neler geçti neler.
Münir Nurettin Selçuk buradan geçmiştir mutlaka dedim. Zeki Müren, Müzeyyen Senar ve kimler – kimler buralarda olmuşlar, bu baktığım yerlere bakmışlar, bu havayı teneffüs etmişlerdir.
Değişik bir kokusu vardı zaten.
Değişik bir havası…
Televizyonlar farklı oluyor, radyolar daha bir değişik daha heyecanlı daha güzel…
Çocukluğum geldi aklıma.
Radyoya televizyona bakar gibi bakarak dinlerdik.
Babam ajans dinleyecek diye çıt çıkaramazdık.
Annem ‘arkası yarınların’ takipçisiydi.
Ramazan gecelerini hatırlıyorum. Sahurda Karagöz – Hacivat dinlemek ne güzeldi.
Çocukluğumda akşamüstlerini, annemle yemek masasını hazırlarken Yurttan Sesler olurdu. Koro şarkılar söylerlerdi.
Şimdilerde ne zaman koro halinde Türk Sanat Müziği söylense kendimi o yıllarda bulurum.
Ben yabancı müzikleri de radyolardan sevmişimdir.
Türküleri de, şarkıları da…
Benim kardeşim Ömer’le en çok sevdiğimiz radyoda kanalları gezmek her yerden çıkan sesleri dinlemek, değişik dillerdeki konuşmaları duydukça onların kimler olduklarını, hangi şehirlerde oturduklarını düşünmekti. Biz iki kardeş yorum yapardık onlar hakkında.
Yüzlerini göremediğimiz için hep merak ederdik.
Dün bütün bunları yaşadım.
Heyecanlıydım ama heyecanım benim konuşacaklarımla alakalı değildi. Heyecanım orada olmakla alakalıydı.
Heyecanım o havayı solumakla alakalıydı.
Nazan Şara Şatana