Konuşmak Rabbimizin bize verdiği en büyük lütuflardan biri.
Duygularımızı, düşüncelerimizi, sevgimizi, aşkımızı,
kızgınlıklarımızı, bilgilerimizi, iletişimimizi sözcüklerle
anlatabiliyoruz. Sesimiz kelimelere ve cümlelere dönüşüyor
karşı tarafa ve taraflara seslenebiliyoruz. Hamdolsun.
Şimdi asıl mesele gelmek gerek.
Hepimiz hep kendimiz konuşalım istiyoruz.
Bu ne demek derseniz.
Dinlemeyi sevmiyoruz, konuşmaya bayılıyoruz.
Lakin konuşmak hadle ilgilidir.
Konuşma bilgi ile ilintilidir.
Konuşmak hatır saymakla, saygı duymayla, sevgiyi
yoğunlaştırmayla ve ihtiyacımızı gidermeyle alakalıdır.
Tamam ve dahi güzel.
Peki, hep konuşacak mıyız?
Konuşmak karşılıklı yapılan bir eylem değil midir?
Dinlemek neden bu kadar zor.
Şundan diyebiliriz.
Konuşan güzel ve etkili konuşmuyordur. İlla bir tiyatro sanatçısı
gibi konuşması beklenilmiyordur. Mutlaka öz Türkçe kullanacak
diye de bir şart yok. Lakin, nutuk atar gibi, söyleşi yapar gibi,
konuşulması da makbul değildir ve elbette sıkıcıdır.
Bunun adına sohbet denilmez çünkü.
Sohbet iki tarafın da konuşmasıdır.
Karşılıklı konuşma ve dinleme gerektirir.
İlli ben konuşayım, sesimi değiştireyim, tonlamalarına dikkat
edeyim, vurgularım yerinde olsun konuşayım. Tamam anladık
da anlattığın boş.
Nasıl boş denildiğinde.
İçerik yok. Zayıf kalıyorsun, tekrarın çok, anlattığını bir daha
anlatıyorsun ve tek düze bir sesle…
Karşındaki seni dinlerken aklını sana veremiyor ve başka
yerlerde dolanıyor. Senin kıpırdayan dudaklarının farkında da
ne söylediğinin farkında değil. Neden? Nedeni mi var?
Konuşma fırsatı vermedin ve o sadece esnemek için ağzını
açabildi onda da sana saygısızlık olmasın diye eli ile kapattı
ağzını…
Bunun yerine kulağa hoş gelen duyguların, bilgilerin, ilgilerin
dışa vurumunu layıkıyla yapsa kim sıkılır?
Sözlerini etkili olarak sunmuşsa kim sıkılır?
Karşısındaki konuşunca ilgi ile dinlemişse kim sıkılır?
Kimse sıkılmaz…
Konuşma beyinden başlayan, birçok organımızın birbiri ile uyum
içinde çalışması ile oluşan bir yetenek olarak tanımlanıyorsa ve
bizde bunu yerine getirebiliyorsak işte o zaman:
Ağzından bal akıyor derler.
Neyi, nerede, ne zaman ve kiminle nasıl konuşacağını bilen ve
bir o kadar da dinleyen biri ile sohbet muhteşem.
Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister
kahve bahane
Konuşarak düşüncelerimizi çevremize ulaştırabiliyoruz.
Karşımızdakinin de düşüncelerini öğrenebilmemiz için onunda
konuşmasına izin vermeliyiz.
Öyle kimseler tanıyorum ki, sadece kendi konuşmak
istediğinden birçok yerde gelmesi istenmez.
Durmadan konuşuyordur.
Bu bir çeşit hak almaktır.
Saygısızlıktır…
Çünkü karşısındakinin konuşma hakkını elinden alıyorsun…
Güzel bir sohbette olmak istiyorsanız ilk önce karşınızdakine
önem vermeniz gerekir. Bunun en belirgin hali de onu
dinlemekten geçer. Her şeyi her yerde ve herkesle
konuşamazsınız. Belki yaptığınız komiklikler başkalarına abes
gelecektir. Belki şakadan hoşlanmayan bir yapısı vardır
karşınızdakinin ve rahatsız olabilir. O zaman ne yapmak
gerekiyor. Kişileri tanıdıktan ve bizlerin tabiri ile samimi olduktan
sonra ve onu az çok tanıdıktan sonra koyu sohbet dediğimiz,
içinde eğlenceli haller olanları seçmeliyiz. Konuşmamız nasihat
verme haline de dönüşmemeli ve sık sık eleştiri şekline de
bürünmemeli.
Sesiniz de çok önemli. Ses sizi tanımlar, kişiliğinizin aksidir.
Sesle tanınırız çoğu zaman.
Güzel konuşmak istiyorsanız mutlaka dinlemeyi bilmelisiniz.
Sıkıcı ayrıntılar olmamalı konuşmalarınızda.
Sabırsız yapımız var bunu hepimiz biliriz. Beklemeyi de
sevmediğimizden karşımızdakinin sözünü kesmek
alışkanlığımız haline dönüşmüştür birde mazeretimiz ardır.
Kusura bakma sözünü kesiyorum ancak…
Yandınız bu andan sonra saz karşı tarafa geçmiştir inşallah
türküdür söyleyeceği bir de uzun havaya başlarsa vay başınıza
geleceğe…
Durmadan konuşanlarla, boş konuşanlarla, hep konuşanlarla
dostluk kuranların vay haline…
Nazan Şara Şatana