Sanatçı, kendi yaratıcı beniyle özdeşleşen o uzak öyküye götürüyor yeniden bu sergisinde izleyiciyi. Yıllar boyunca bir ressamın tuvalinde devinirken canlanan, kendi başlarına farklı kimlikleri yansıtan figürlerinin doğdukları yere. Onların kendileri gibi aykırı mekanlarının esin kaynaklarına…
Uygun, bu sergi için kaleme aldığı yazıda bir insanın kimliğinin belireceği zamanda, İstanbul’da bir evde hem evin hem geleceğin sanatçısının bir portresini çizerken bugünü anlatıyor izleyiciye. Duvarların dokuları, sarmaşıklar, kapı tokmakları, merdiven gıcırtısı, masallar, kahkahalarla örülen bir öyküden bugünün sanat eserine, dipsiz kuyudan çıkıp kişileşen figürlere değin yaşamsal olana dair her şeyin gelip tuvallerine nasıl yerleştiğini gösteriyor izleyiciye.
Bu yüzden tanımlamaların dışına koymalı Uygun’un çalışmalarını. Çünkü bu eserler, olabildiğince sanatçının kişiliğine özgü öte yandan birikimlerini açık edip sınırların ardına geçen, farklı duyarlılıkları fısıldayan yapıtlar.
Merdivenin çıkardığı sesten ve kahkahalardan söz ediyor ya, sanatçı; dokular ve renklerin ardından resimlere belli belirsiz yerleşen sesler onlar. Çünkü her zaman sessizce anlatmaz Uygun’un resimleri, bazen konuşur. Yeterince kulak kabarttığında rüzgarı ve belki muzipçe gülümseyen figürün hikayesini duyabilir seyirci.