Yaşamla ölüm arasında ince bir çizgi var derlerdi de işin doğrusu bu söz bana hep hikâye gelirdi.
Hiç de hikâye değilmiş.
Bayram öncesi, şehirlerarası yolculuk esnasında geçirdiğim trafik kazası bu sözün hiç de hikâye olmadığını bana öğretmiş oldu.
Yaşam ile ölüm arasındaki o ince çizgide gittim, geldim.
Her şey anlar içinde oldu, bitti.
Neyse ki kazayı maddi hasarla atlattım.
İnsan, ölümle yaşam arasında gidip geldiğinde yaşamla, ölüm arasında ince bir çizginin ne demek olduğunu anlıyor.
İnce bir çizgi…
Yaşam ve ölüm!
Ölüm ve yaşam!
Araf…
“Bin nasihatten bir musibet yeğdir.”
Nasihat para etmiyor, illa deneme yanılma yöntemi ile öğreneceğiz.
Ve ders alacağız…
İnsanlar için ölüm sondur.
Hani “Her insan ölümü tadacaktır.” denir ya…
Bu dünyadan göçüp gitmişler düşünüldüğünde, ölümün ne kadar sıradan ve kaçınılmaz son olduğu anlaşılır.
Binler, milyonlar, milyarlar…
Daha fazlası…
Göçüp gitmiş bu dünyadan…
Aslında her insan tek rakamı ifade eder.
Bir…
Yoktur ötesi…
Hafta sonu Portakal Festivaline katılmak için Adana’ya gittim.
Her yer insandı…
“İnsan seli” demek daha doğru olur.
Kalabalığın içinde, kendime atfettiğim anlam yerle yeksan oldu.
Sadece birdim.
Bu kadar…
Ne olur kendinize büyük anlamlar yüklemeyin…
Kendinizi dev aynasında görmeyin…
Yaşam ve Ölüm!
Ölüm davulla, zurnayla gelmiyor…
Ansızın, beklemediğiniz bir anda karşınıza çıkıyor.
Ölüm hiç de uzak değil…
Her an her yerde…
Deneyimleyerek tescilledim.
Bir kez daha bilimin, bilginin, bilmenin ne kadar önemli ve değerli olduğunu idrak ettim.
“Bana bir şey olmaz!” demenin yanlış olduğunu, her an her şeyin olabileceğini, insanın başına her şeyin gelebileceğini bir fiil yaşadım.
Toplumlar, kendi varlıklarını sürdürebilmek için belli kurallar koyarlar ve toplumda yaşayan insanların bu kurallara uymasını isterler.
Hiçbir kural boşa değildir.
Bunu bilin!
Yaşamda kalmak sanki biraz da bizim irademize bağlı gibi…
Ne dersiniz…
İlgili Haberler
Avrupa’dan Türkiye’ye döndüğümden beri orada izlediğim veya tiyatro festivalinde ülkemizi ziyaret eden yabancı oyunlar haricinde özgün bir dil seyretme sıkıntısı yaşıyordum. Şahika Tekand’ın On Adımda Unutmak isimli oyununu çember dışında bırakırsam oyunların multidipipliner ve multivizyoner bir yaklaşımla sahneye konulduğuna da da şahit olamıyordum. Ta ki Khora’yı izleyene dek… İLGİLİ HABER İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin […]
Hatırlar mısınız bilmem ama cehalete övgüler düzen bir profesör vardı. Televizyon ekranlarından “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor.” demişti. Yine bir öğretim görevlisi, “Cahil kesime güveniyorum.” diyerek, cahilliğe övgüler yağdırmıştı. Okuyarak ya da siyaseten bir yerlere gelmiş insanların ağızından, cahilliği öven daha bir sürü söz ya da konuşma örnekleri verilebilir. Cahilliği övecek değilim. Cahillik övülmez, […]
Hangi sanatçı istemez ki yaşarken değer bulmayı, onurlandırılmayı, el üstünde tutulmayı. Tabii ki her sanatçı ister… Bizim gibi ülkelerde sanatçılar, maalesef yaşarken değil öldükten sonra değer bulur. Yaşarken yokmuş gibi davranılmak, öldükten sonra kıymete binmek… İlginç değil mi? Öldükten sonra değil yaşarken değer verilmeli sanatçılara… Doğru olanı budur. Ferdi Tayfur’un ölüm haberi alınınca sosyal medya […]
Ah bu yıllar! Biri biter biri başlar… Bir de bakmışsın ki ömür biter. Çocukken yılların bir an önce geçmesini, beli bir yaşa gelince de yılların hiç geçmemesini isteriz. Tek derdimiz, tüm yaşanmışlıklara inat hep yaşamda kalmaktır. Yaşamak, yaşamak, hep yaşamak… Kim ne düşünürse düşünsün hayat acımasızdır. Bir bakmışsın yaşlanmışsındır. Zaman hızla gelir ve geçer… Ne […]