Bayram öncesi ikinci el bir araba satın aldım.
Bayramın ilk günü sabah da yola çıktık.
Tabii önce benzin almak lazım.
Benzinciye girince pompacılardan biri gülümseyerek el etti.
Yaklaşınca, “İyi bayramlar” dedi.
Gözleri parlıyordu.
Belli ki, bayram harçlığı bekliyordu.
Küçük bir ricada bulundu:
“Benzin deposunun kapağını açar mısın abi?”
Haklı, benzin deposunun kapağı dışarıdan açılmıyor.
Ancak ben, arabayı yeni aldığım için neresinde ne var bilmiyorum.
Sağa sola bakınıyorum.
Pompacı merakından üçüncü cümlesini kurdu:
“Araba emanet galiba…”
Keşke “Evet öyle” deseydim.
Dürüstlüğümden, “Yeni aldım, ikinci el bir araba işte” deyiverdim.
Arabaya doğru yaklaştı, “Şuradan açacaksın” diyerek parmağıyla gösterdi.
Deponun kapağını açtım, yakıt bedelini ödemek amacıyla markete girdim.
Geldiğimde benzin pompası arabanın üzerindeydi.
Sinsi bir gülümsemeyle son cümlesini kurdu:
“Abi, pompa arabada takılı kaldı.”
Bayram harçlığını ödeme vaktinin geldiğini anladım.
Cebimde ne kadar küçük kağıt para varsa verdim.
Memnun oldu mu bilmiyorum.
Benzinciden ayrıldıktan sonra düşünmeye başladım.
“Ben neden para verdim? Bayram için mi yoksa ikinci el arabam için mi…
Bayram için olsa, elimi öperdi değil mi?
Kabahat ben de!
Pompacı “Araba emanet galiba” dediğinde, “Çalıntı” demeliydim…