Bugün, günlerden ne? Neyse ne, bana ne… Uyanır uyanmaz, yataktan fırladım. Ne sağımdan kalktım ne de solumdan. Ters takla attım. Bir askı bulup, sorunlarımı askıya aldım. Sonra, sosyal medyaya günlük his raporumu verdim. Şu an, parçalı güneşli, sağanak hisliyim… Yüzümü yıkarken, aynada kendime gülümsedim. İstem dışı, “Ne gülüyorsun birader, ayı mı oynuyor?” diye sordum. İnadına cevap vermedim.
Kulağım çınladı, demek ki birisi anıyor. Gözüm seğirdi, kulağımı çınlatan kişi mi geliyor? Mutfağa gittim, çayı ocağa koydum. Gezen tavuktan olma iki adet yumurta haşladım. Birini yedim, diğerini akşama sakladım. Can sıkıntısından, dilime bir türkü doladım: “Odun koydum sobama, neden gelmedin odama?”
Sonunu düşünen kafayı bulamazmış. Sonumu düşündüm, aslan sütü yerine ayranı tercih ettim. Çok affedersiniz birden geğirdim. Gayri ihtiyari korktum tabii. Canım internet çekti. Hani bağlanmayacaktım internete, öyle körü körüne? Bağlandım ve site site gezdim işte. Google’da kendimi aradım, bulamadım. Göz ucuyla televizyona baktım. Yayın yasağı koyanlara, yayın balığı adına teşekkür ettim. Büyük sözü dinledim, büyük laflar ettim. Sözlerimde mantık arayan, ayıklasın pirincin taşını.
Açık kapı dış politikası gereği, kapıyı kapatmadan dışarıya çıktım. Karşılaştıklarıma iki ay ertelemeli on taksitte selam verdim. Gelen geldi, giden gelmedi. Peşimdeki kalabalığı gören bir partili, “Partimize katıl, liderimiz ol” diye seslendi. Ben, çay partisinden başka parti bilmem. Hissedilebilir yol çizgilerini izledim. Bir şey hissetmedim, sadece yolumu kaybettim. Parklarda, bahçelerde aylak aylak gezdim. Öpüşen gençleri terbiyeye davet ettim. Şansa bak, kafama, kuş sıçtı… Hemen, Noel Baba kılıklı piyangocudan bir bilet aldım. Olmadı, düşük faizle yüksek miktarda kredi çekip başıma iş açtım. Önüme gelene, “İşler açılsın, döner ısmarlayacağım sana” diye söz verdim. Gün gelir devran döner yeriz inşallah…