Bildik alamete gidiyoruz kıyamete…
Ülkede sürekli bir toplumsal cinnet durumu söz konusu…
Hangisine üzülüp hangisine yas tutacağımızı şaşırdık.
İnşallah bu son olur, temennisinde bulunup, duasını ederken bir de bakmışız ülkede infial yaratacak yeni bir vaka ile karşı karşıya kalıyoruz.
Ne yapacağımızı bilemez olduk.
Çaresiz ve kaygı içindeyiz.
Çocuklarımız artık güvende değil.
Diken üstündeyiz.
İstismar…
Tecavüz…
Öldürme…
Aklınıza gelebilecek her türlü kötülük…
Nereye?
İstanbul’da yaşanan kafa kesme olayı, kabul edilir gibi değil.
İnanın bu vahşeti anlatacak, dile getirecek bir cümle bulamıyorum.
İnsanın insanlıktan çıktığını gösteren son noktadır…
Bundan ötesi olamaz.
Olmamalı…
Olmayacağız da…
Kafa kesme de neyin nesi?
Savaşlarda bile böyle bir vahşet olmaz.
Savaşlar, tüm ülkelerin kabul ettiği temel hukuk kurallarına göre yapılır.
Ne denir: “Savaş ihlali yaptı.” denir.
Beyaz bayrak, “teslim oluyorum, ateş etmeyin.” demektir.
Esir düşenin, yaşam güvencesi teminat altındadır.
Kötü muamele edilemez, bütünlüğüne dokunulmaz, kötü koşullarda tutulamaz, barınma, giyinme, beslenme hatta haberleşme hakkından mahrum edilemez.
Bebeklerin katledilmesi…
Baş kesme olayına hayıflanırken, bebeklerin özel bir hastanede öldürülüp, iç organlarının satılması gündeme bomba gibi düştü.
Baş kesme olayının şokunu yaşarken, bebeklerin özel bir hastanede öldürülüp, iç organlarının satılmasını konuşuyoruz.
Akıl alacak gibi değil.
Bir ülkenin güvenli olup olmadığı, ülkede yaşanan olaylardan daha ziyade yaşanan olayların oluş şekli ile ilgilidir.
Hırsızlık, gasp, kavga…
Bir yere kadardır.
Kabul etmesek de her toplumda olabilecek şeylerdir.
Kimsenin bu tip olaylara bir şey dediği yok.
İstismar, taciz, tecavüz…
Kabul edilemez…
Hele hele insanın bütünlüğüne yönelik bir eylem asla kabul edilemez.
Nasıl bir caniliktir.
Nasıl bir ruhsal hastalıktır.
Bu yetmezmiş gibi bebeklerinin öldürülüp, organlarının satılması…
Kelimeler yetmez bu vahşeti anlatmaya…
Şöyle bir savunma yapmayın: Başka ülkelerde de buna benzer olaylar oluyor.
Ne var, demeyin…
Nerede ne yaşandığının hiçbir önemi yok.
Bizi öfkelendiren, böyle caniliklerin ülkemizde yaşanıyor olmasıdır.
Meseleye böyle bakmak gerekir.
Bizim ülkemiz demokrasinin, hukukun hayat bulduğu bir ülkedir.
Yüz yıllık bir demokrasi deneyimimiz var.
Ağır aksak da olsa demokrasi, hukuk, çağdaş değerler üzerinden yol almaktayız.
Geliştik, değiştik, uygarlaştık.
Biz bir Suriye, Arabistan, İran, Lübnan, Libya, Mısır değiliz.
Nereye?
Sorusu çok yerinde bir sorudur.
Nereye…
İlgili Haberler
Galeri 11.17, 14 Kasım 2024 tarihinde açılacak olan “İzlerin Fısıldadığı Kimlikler” sergisiyle, izleyiciyi kimliğin çok katmanlı ve derin izlerini keşfetmeye davet ediyor. Resimden heykele uzanan farklı disiplinlerde üretilmiş eserlerin bir araya geldiği sergi, sanatçının hayatında iz bırakmış kişileri ya da derin duyguları fısıldayan portrelerle dolu. Bu sergi, her bir portre ve heykelin yalnızca dış görünüşü […]
Lösemili Çocuklar Sağlık ve Eğitim Vakfı LÖSEV, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası’nı İstanbul’da düzenlenen coşkulu bir şenlikle tamamladı. Kadıköy Belediyesi’nin destekleriyle Göztepe Özgürlük Parkı’nda gerçekleşen etkinlikte, lösemi tedavisi gören çocuklar, aileleri ve gönüllüler bir araya gelerek unutulmaz bir gün yaşadı. Şenlikte, LÖSEV Gönüllü Korosu çocuklarla birlikte sahne aldı ve izleyicilere keyifli anlar sundu. Adalar Belediyesi […]
İstanbul Rumeli Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Tasarım Bölümü öğrencileri, öğretim görevlilerinin rehberliğinde önemli bir sosyal sorumluluk projesine imza attı. Tekirdağ Kapaklı’da bulunan Yanıkağıl Köyü İlkokulu ve Ortaokulu’nda gerçekleştirilen proje, LÖSEV (Lösemili Çocuklar Vakfı) için farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Köy okulunun duvarlarına yapılan renkli tasarımlar, lösemi hastalığına dikkat çekerek çocuklara umut ve cesaret dolu mesajlar verdi. LÖSEV’in […]
Zamanda yolculuk yaparak Antik Çağ’a gitsek ve oradaki insanlar bizim kitaplarımızı, cep telefonlarımızdaki bir yazıyı sessizce okuduğumuzu görseler bu durumu çok tuhaf karşılarlardı! Çünkü eskiler bugün bizim okuduğumuzdan farklı okuyorlardı! Onlar yüksek sesle okuyordu. Noktalama işaretlerinin icadı sayesinde 10. yüzyıldan itibaren sessiz okuma uygulaması yaygınlaştı. Modern okumanın sessiz ve yalnız bir faaliyet olduğu benimsendi. İLGİLİ HABER “SAP Dönüşüm Ödülleri 2024” sahiplerini buldu […]