Slot Giriş

Slot Siteleri

Slot Siteleri: Hayalleri Gerçekleştiriyor

SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ

MOBİL UYGULAMALARIMIZ

Kadıköy Gazetesi

Paylaş
veya
aşağıdaki bağlantıyı paylaşın:

Oxytocin: Güven üzerine denemeler

Yayınlanma:
ABONE OL

DAS Art Project, “Oksitosin: Güven üzerine denemeler” adlı ilk sergisini 14-15 Ekim 2016 tarihlerinde tarihi Haydarpaşa Garı Dikimevi-Muhacir Misafirhanesi Binası’nda gerçekleştiriyor. Sergi, 14 Ekim 2016 akşamı performanslarla açılacak ve ertesi gün izleyicilerin ziyaretine açık olacak.

Her şeyin zıttı, negatifi, diğer kutbuyla açıklanmaya mahkûm olduğu dilsel, sosyal ve gündelik insan hayatında güvenden bahsetmek için önce güvensizlikle tanışmamız mı gerekiyor? Siyaha siyah demek için beyazın ne olduğunu bilmek zorunda olmak gibi. Freud’un çerçevesine göre insan, bir şeylerin içine – ya da en azından en çok arzu duyduklarının içine- ancak onların dışına çıkarak girebilir. Erikson’un psikososyal gelişimin ilk evresi olarak açıkladığı “güven vs güvensizlik” döneminde, yeni doğmuş bebek hayatının ilk yılında önce güven arar; ona en yakın olanın bedeninin sıcaklığını hissetmek güvenin ve umudun tohumunu atar. Ağlamalarının yanıtsız kalmaması sayesinde güvende hissedebilir. Önce annemize güvenmek isteriz, bebekliğimiz kendimize ait odamızda, daracık beşiğimizde, annemize dokunamadığımız pusetimizde geçmiş olsa bile. Güvende hissetmek için beslenmekten ve sesimizin duyulmasından daha fazlasına ihtiyaç duyduğumuz yetişkinliğimizde hala annelerimize güvenebiliyor muyuz? Çocuğun arzusu çocukluktan çıkmak, bağımsızlığı ilan etmektir; yetişkinin arzusuysa değişim isteğinden kurtulmaktır. Hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilmek, köklendirmek ve o kökün içinde güvende hissetmek. Güvende hissetmenin okları çevremizdeki her şeye doğrultulmuş halde. Reklamlara veya ilaç sektörüne güvenemeyeceğimizi biliyoruz; ya da ne yediğimize güvenemiyoruz, nereye gidiyoruz bilemiyoruz. Kendimize güvensek bile şartları değiştiremeyeceğimizi biliyoruz. Başkalarının yargılarına güvenemiyoruz, onların gözünde neye benzediğimizi: “Ben güvendeyim, ama bu çocuktaki hangi nevroza hoş görünebileceğimi kim söyleyebilir?”1 Partnerlerimize, arkadaşlarımıza, ailemize güvenmek istediğimizde aslında onları toplumdan, kapı komşumuzdan, televizyon dramalarından ödünç aldığımız kalıpların içinde görmeyi arzuluyoruz; beklentilerimiz karşılanmadığı anda güvensiz hissediyoruz. Tahakküm kurma isteğimizin sevimli bir dışa vurumu mu güven? Teslim olmanın kibar tercümesi mi güvende hissetmek? Yoksa ilk insanlardan bu yana köklenmiş, hayatta kalmak kadar gerçek bir ihtiyaç mı? Kapımızın dışında bombalar patladığında evimiz yine güvenli gelecek mi bize? Kapımızdaki güvenlik görevlisi, sokaktaki polis, sınırdaki asker güvende hissetmemizi sağlıyor mu gerçekten yoksa onlarla karşılaştığımızda güvensizliği mi hissediyoruz? Bizi güvende hissettireceğini umduğumuz her şey dışarıdaki güvensizliğin ikizini sunmuyor mu bize? Hislerimize güvendiğimizi sandığımız bir anda yepyeni bir tanesiyle karşılaşmamız olanak dışı mı; yoksa sadece güvenli sularda yüzmeye bu kadar alıştığımız için mi çevremizdeki her yeni ihtimale mayınlı bölge gözüyle bakıyoruz? Ya da tam tersi, elimizde olmayana güveniyoruz, sahip olmadığımızın sahip olduklarımızdan daha iyi olduklarına inanarak geçiriyoruz hayatımızı, sahip olmadığımız yaşamın güzelliğine güveniyoruz, hayallerimizi başka şeylere güvenmek üzerinden kuruyoruz. “Çekip gittiğimizde, sanki çok şey biliyoruzdur: Kalırsak neler olacağı hakkında bilebileceğimizden daha fazlasını biliyormuş gibi davranırız.”2 Hayatımıza güvenebiliriz, kendi gücümüze, irademize. Şimdiye kadar ne olmuşsa olmuş, daha iyilerinin sırada bekliyor olabileceğine güvenebiliriz, bu yine de iyimserliktir. Dünyanın güzel bir yer olabileceğine güvenebiliriz, bunun için dünyaya gözümüzü kapatmamız gerekir, “Dünyanın acılarından uzak durabilirsin, bu ihtimal sana açık ve mizacına uygun düşer, ama belki de bu uzak duruş kaçınabileceğin yegâne acıdır,” diye yazar Kafka. Blanche, onu akıl hastanesine kapatacak olan doktora (Trust me! I’m Doctor) muhtemel bir sevgili gözüyle bakar ve ona “I’ve always depended on the kindness of strangers, (Her zaman yabancıların nezaketine güvenmişimdir)” der, bu cümle Arzu Tramvayı oyununun sonunda çınlar ve biz seyirciler alkışlarken cümlenin ironisini gözden kaçırıveririz. Güven duymak çoğu zaman bir başkasını altından kalkamayacağı bir sorumlulukla ödüllendirmek; kendimize, geleceğimize, hayatımıza, devlete güvenmek istemek varlığımızı bir özne olmaktan çıkarıp kenara koymak demek; çünkü bu şekilde sorumluluğu üzerimize almamanın rahatlığıyla başkasını suçlama zevkine erişiriz. Öte yandan gerçeklerden hoşlanmadığımızın kesin olduğu bir çağda bile yalanlardan korkmadan edemeyiz. Güven duymak istemek, güvenli bölge duvarlarını yeni tuğlalarla sürekli sağlamlaştırmak istemek; sürprizlerden kaçmak ve sığ sularda boğulmayacağımızı bilmek. Korkmak. Oysa hepimiz dünyanın güvenli bir yer olmadığını çoktan öğrendik. Şimdi güven inşa etme simülasyonlarında bocalamaktayız; kendimizle olan dahil tüm ilişkilerimiz birer güven testi. O kadar ki artık aldatılmaktan korktuğumuz için ilk bizim aldatmamız gerektiğini düşünüyoruz, güvenilir olmanın çekici bir yanı olmadığını da. Elfriede Jelinek’in dediği gibi “Trust is fine, but control is better (Güvenmek güzeldir, ama kontrol etmek çok daha iyi)” veya Ronald Reagan’ın tabiriyle “Trust, but verify (Güven ama doğrula.)” Tüm bu güven uğraşının kimyasal nedenlere bağlı olduğunu düşünen nörologlar gibi, aşk ve sarılma hormonu denilen, doğumu kolaylaştırıp anne ile bebeği birbirine bağlayan, aşık olduğumuzda hissettiğimizi sandığımız her şeyin tek sebebi Oksitosin hormonu mu gerçekten? Günün birinde sadece sarılarak elde edemeyeceğimiz güvenin eksikliğinden bir hapla mı kurtulacağız? Güvenmek, kontrol etmenin yakın bir akrabası, fakat mağdurun diline o denli alışmışız ki her çatlakta güvensizliğin yeşil sıvılarını arıyoruz. Her şeyin kolayca başka türlü yorumlanabileceği ve her bir yorumun kendi içinde tutarlı olabileceği modernite ötesi dünyamızda güveni Türkçe’nin sınırlarına koyduğumuzda neyle karşılaşıyoruz? Batı dillerinde “güven” sözcüğünün çevirisi olarak sunulan yirmi küsur farklı kelime varken (örneğin İngilizce; confidence, trust, reliance, faith, safety, repose, dependance, reliability, assurance vs.) sözcüklere güvenebilir miyiz? Ya da Gambetta’nın sorduğu gibi “Can we trust trust?” (Güvene güvenebilir miyiz?) Haydarpaşa demiryolu sahasında bulunan Mimar Kemalettin’in erken dönem eserlerinden olup, yapım tarihinin 1903 ile 1908 yılları arasında olduğu tahmin edilen ve uzun süredir metruk durumda olan Muhacir Misafirhanesi veya diğer ismiyle Dikimevi binasında sergilenecek eserler beraberinde getirdiği tüm kavramları çerçevesine katarak güveni ve güvensizliği araştıracaklar. Terk edilmiş, gece çöktüğünde toplumun dışına atılan grupları ağırlayan, duvarlarında aşk sözlerinin kazındığı görkemli ve tarihi binanın tekinsizliğine tezat oluşturacak şekilde güveni işleyecekler. Eserlerinde sanatçılar terk edilmişliğiyle bağımsız bir temel oluşturan mekanla bütünleşecekler. Dikimhane binasında sergilenen bu eserlerin bu mekanda olmasının en önemli sebebi, mekanın terk edilmiş ve eskiye ait, ama hiçbir kişiye ait olmamasından kaynaklanır. Tüm eserler öznel yaratımdan ortaya çıkan eserler olmakla birlikte, tüm toplumda aslında nesnel sorular sorarak, objektif ve kitlesel cevaplar aramaktadırlar. Mekan, terk edilmişliğiyle bağımsız bir temel oluşturur bu yüzden sanatçıya, hiçbir temele bağlanmaksızın, özgürce ifade edebilmesi için kendini. Terk edilmiş bir binada, yan odadan ağladığını duymayan annesine sesini duyurmaya çalışan bir bebek gibi.

İlgili Haberler

Etkinlikler
23 Mart 2024
AKBANK SANAT’TA YENİ SERGİ “Dijital Sanatta Şimdi: Oyun Odası”

Sanatın her disiplinine kapılarını açan Akbank Sanat, bu kez bilgisayar oyunları dünyasını sanatla buluşturan ‘Dijital Sanatta Şimdi: Oyun Odası’ adlı sergiye ev sahipliği yapıyor.  Küratörlüğünü Zeynep Arınç ve Güven Çatak’ın üstlendiği sergi, 26 Mart – 18 Mayıs 2024 tarihi arasında Akbank Sanat’ta sanatseverler ve oyun tutkunları ile buluşuyor. Günümüzde bilgisayar oyunlarının hayatımızın vazgeçilmez bir parçası […]

Büyükşehir
23 Mart 2024
İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nden “Verdi & Wagner” Gala Konser

İstanbul Devlet Opera ve Balesi, “Giuseppe Verdi & Richard Wagner” Gala Konseri ile, 30 Mart 2024 günü Atatürk Kültür Merkezi – Türk Telekom Opera Salonu’nda sanatseverle buluşuyor… İtalyan operasının babası olarak bilinen Giuseppe Verdi ve Alman opera literatürünün en büyük bestecisi olarak anılan Richard Wagner’in tezatlıkları ve ortak noktalarının buluştuğu konserde, bu iki bestecinin şan […]

Etkinlikler
14 Mart 2024
AHMET ŞAFAK İMZA GÜNÜNDE OKURLARIYLA BULUŞTU

Sanatçı ve Yazar Ahmet Şafak, son iki romanı Araf Oteli ve Mefkure için düzenlenen imza gününde okurlarıyla buluştu. Turkuaz İsem Akademi tarafından düzenlenen etkinlikte Ahmet Şafak, imza gününe yoğun ilgi gösteren sevenleriyle bol bol sohbet etti. Sanatçı ve Yazar Ahmet Şafak, son iki romanı Araf Oteli ve Mefkure için düzenlenen imza gününde okurlarıyla bir araya […]

Usta sanatçı Müjdat Gezen, 71. sanat yılını Kadıköy’de kutlayacak

Müjdat Gezen Belgeseli ve Söyleşisi 14 Mart’ta Caddebostan Kültür Merkezi’nde Kadıköy Belediyesi, usta sanatçı Müjdat Gezen’in 71. sanat yılını özel bir programla kutlayacak. Müjdat Gezen Belgeseli gösterimi ve söyleşisinin gerçekleştirileceği etkinlikte usta sanatçının ailesi, arkadaşları, öğrencileri de yer alacak. Ücretsiz etkinlik 14 Mart Perşembe günü saat 20.00’de Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. 10 yaşında çıktığı sahneye […]