Ankara’da oturduğumuz dönemlerde, her ortalama bir çocuk gibi çiziktirmeye başlamıştım. Seyrettiğim ve etkisinde kaldığım kovboy ve savaş film karelerine ve karakterlerine ait yaptığım resimler ailem tarafından fark edildi. Bu resimler nitelik ve nicelik olarak sergilemeye elverişli bir ortama ulaştığında henüz altı yaşında idim. Bu yaşımı takiben 11 yaşına kadar dünyanın önemli sanat merkezlerinde sergiler açmaya başlamıştım. ‘’Harika Çocuk’’ vasfına haiz olmakla birlikte ne yazık ki Türkiye’ Harika Çocuk yasasından istifade edemedim.
Evet tahmin ediyordum. Oldukça zorlu süreçlerden geçtiğim dönemlerde dahil olmak üzere, büyük bir inanç ve yüksek dirayetle çalışmalarıma var gücüm ile devam ediyordum. İleride bir sanatçının kat ettiği zorlu sürecin ve başarıya ulaşmanın tarihini yazacak kadar yoğun bir şekilde bizzat yaşadım.
Resim yapmaktan ziyade resim yapmak vasıtası ile sanat ortamına entegre olmak elbette ki yaşamıma çok şey kattı. Bu ortamda var olmak varlığınızı koruyabilmek için sürekli bir mücadeleyi, yenilenmeyi, öz sorgulamayı, tıkanma dönemlerini aşabilmek için dirençli bir yapıya sahip olmak zorundasınız. Tıpkı gladyatörler gibi. Bir yandan sanat tarihi ile mücadele ederken, diğer yandan mevcutların arasından sıyrılarak, yeni ve özgün bir şeyler ortaya koymak… Tüm bunlar dinamik ve süreğen bir sanatsal yaşamı gerekli kılan, itici birer güç. Bu bir yandan sanatsal gelişimi kaçınılmaz kılarken diğer yandan kişisel gelişime de katkı sağlayan önemli süreci oluşturuyor.
Benim tanıdığım çok zengin var. Kolayca satabileceklerine duydukları güvenle herkes galeri açıyor.
Son yıllarda, akrabalarıma çok önem veren bir insan oldum. Yakın zamana kadar teyzemlerle altlı üstlü oturuyorduk. Şimdi ise eşim, oğlum ve annemle yaşıyoruz.
Bütün eserlerimi haftanın üç ya da dört günü sabahın beşlerine kadar süren uzun gece seanslarında üretiyorum. Çünkü gün içerisinde yaşamın, çarşı pazar işleri, doktor ya da çeşitli randevular, görüşmeler gibi rutinlerini yerine getirmek zorundasınız. Dolayısı ile resme vakit ayırmak ya da ayırsanız dahi dikkatinizi dağıtacak sayısız dış etkenle karşı karşıya olduğunuz için konsantre olmanız mümkün olmuyor. Bu nedenle dış etkenlere en kapalı zaman dilimi olan ve çok daha kolay konsantre olabildiğim, geceden sabaha kadar uzanan vakitleri tercih ediyorum. Çünkü resim yapmak ciddi bir ilham ve motivasyon gerektirir. Resim ile aranızdaki ilişkiyi ve etkileşimi sekteye uğratacak bütün uyaranlara kapalı olmak gerekir. Düşünün ki resme konsantre olmuşsunuz zır telefon! Böylece hem günü hem de geceyi en verimli bir şekilde kullanmak mümkün olabiliyor.
Altı yıldır FB TV’de yaptığım program ve televizyonlarda futbol yorumculuğu da yapmamın sebebi ile futboldan aldığım zevk artık herkes tarafından bilinen bir şey. Eğlence mekanı olarak yurt dışında sevdiğim ve zevk aldığım belirli yerler var. Bu yerler yapılan sohbetlerin tadının çıkarıldığı gürültülü patırtılı olmayan mekanlar.
Sağlıklı beslenme ile keyifli beslenme arasındaki dengeyi iyi kurduğumu düşünüyorum. Bir yandan evde sebzesiyle meyvesiyle sağlıklı bir beslenme programına dahil olurken diğer yandan on günde bir fast food beslenme zevkinden de geri kalmıyorum. Eşim çiğ balık ve çiğ somon konusunda oldukça marifetlidir. Ancak benim malesef büyük bir et düşkünlüğüm var. Havucu hiç bir şekilde pişmiş olarak tüketmem. Ayrıca kabak ve patlıcana 16 yaşıma kadar alışmakta oldukça güçlük çektim.
Benim için sorduğun sorular içinde en kilit soru bu. Babamın ölüm haberini aldığım an en acı bir o kadarda en unutamadığım içinde büyük bir tesadüf olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını düşündüğüm garipliği de barındıran hazin bir anımdır.
Bedri Baykam hocama bu değerli röportaj ve samimi sohbeti için teşekkür ederim…
Bu röportaj’ın detaylarını 2014’te yayınlanan ‘’Siz Hangi Çizgidesiniz?’’ kitabında bulabilirsiniz. Sevgiler…
Soru ve Görüşleriniz için; twitter:// onurerdiren