Akademisyenlerin Maaşı Acilen Artırılmalı
Ve İdari Personelin İkinci Öğretim Ücretleri Ödenmelidir
On iki yıldan beri iş başına gelen bütün hükümetler, “Akademisyeni düşük maaşa mahkûm ederek Üniversiteyi hizaya getirme” politikasını sürdürmektedir. Bu politikalar akademik personeli parasal bakımdan çok büyük, çok derin ve çok ciddî bir bunalıma itmiş bulunmaktadır. Şu anda “maaş” adıyla ödenen paralar gerçekte ancak “burs” niteliğindedir. Bu maaşlarla geçinmek ve hele bir de bilimsel çalışma yapmak imkânsızdır. Maaş düşüklüğü, “Üniversite”nin ve “Üniversite Hocalığı”nın saygınlığını çok tehlikeli bir şekilde aşındırmaktadır. Üniversite Hocaları, yeni mezun olup işe başlayan öğrencilerinden daha az maaş alır konuma getirilmiş bulunmaktadır.
Dört kişilik bir ailenin Asgari Geçim Endeksinin 3650 TL’ye dayandığı günümüzde Üniversite Hocalarının yaklaşık % 95’i bu sınırın altında, yaklaşık %78’i de 2600 TL’nin altında bir maaşa mahkûm edilmiş bulunmaktadır.
Bu kasıtlı kötü politikanın sonucu olarak, Akademisyenlik, diğer adıyla Üniversite Hocalığı artık toplumsal saygınlığını çok büyük ölçüde kaybetmeye başlamıştır. Çünkü Üniversite Hocalığı amatörce yapılan, boş zamanlarda vakit geçirmek için uğraşılan bir “boş zamanları değerlendirme meşgalesi” değil, bir “meslek“tir. Yani, araştırma görevlisinden profesörüne varıncaya dek, tüm akademisyenler, amatör değil, “profesyonel“dir. Bir “iş” yapar, bunun karşılığında bir “ücret” alır ve bununla da geçimini sağlarlar. Bunlardan başka, akademisyenlerin diğer “kamu çalışanları“ndan ayrıldığı önemli bir yanları vardır: Bir akademisyen, yaptığı işi, yani mesleği için kendi cebinden para harcayan tek memurdur. Beri yandan, Üniversitelerin araştırma imkânlarının yetersiz olması, Hocaların bu masraflarını daha da arttırmaktadır.
Üniversite’nin aslî fonksiyonu, görevi ve varoluş sebebi, her şeyden önce, bilimsel araştırma yapmaktır; öğretim de dâhil olmak üzere bütün faaliyetleri bundan sonra gelir. Ancak, Üniversite, uzun bir zamandan beri git-gide yoğunlaşan bir biçimde, meslek adamı yetiştirmeye yönelik eğitim ve öğretim programlarına daha fazla eğilmek ve bilimsel araştırmayı ikinci plana atmak zorunda bırakılmıştır. Bu durumda, vaktinin büyük kısmını bilimsel araştırma dışındaki eğitim ve öğretim alanlarına ayırmak durumunda kalan akademisyenler aslî görevleri olan bilimsel araştırmalarını yapamaz hâle gelmeye başlamışlardır. Bunun yanında, bilimsel araştırma imkânlarının her geçen sene biraz daha daraltılması ve bu alanlara ayrılan ödeneklerin yeterli olmaması da Üniversite’yi aşırı derecede zorlamış, bilim kurumu olma kimliğini ihlâl etmiş ve çökme sınırına getirmiştir.
Bilindiği üzere Hükümet, 666. Kanun Hükmünde Kararname ile kamuda mesai ücretleri ile üniversitelerde memur, araştırma görevlisi ve uzmanların aldığı ikinci öğretim ücretlerini kaldırmıştı. Anayasa Mahkemesi haklı olarak bu hükmü bozdu. Bunun üzerine Hükümet, 29 Mayıs 2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan düzenlemeyle, fazla çalışma ücretini yeniden geri getirdi. Ancak bu yeni düzenlemede fazla çalışma ücretini belirleme yetkisi Bakanlar Kuruluna verildiğinden ve Bakanlar Kurulu da altı aydan ilgili belirlemeyi yapmadığından ikinci öğretimde görev alarak fazla çalışma yapan memur, araştırma görevlisi ve uzmanlar ücretlerini alamamaktadır. Araştırma görevlileri ve uzmanlar laboratuar derslerinde ve sınav haftalarında gece ve hafta sonu sınavlarında görev yapmak zorunda olduklarından mağduriyetleri iki katına çıkmaktadır.
Üniversitenin esas olarak, öncelikle, bir “bilim kurumu” olduğu unutulmamalı; bunun için de üniversitelerde çağımızın ihtiyacına göre, gerekli olan bilimsel çalışma ortamları, imkânları ve mali kaynakları sağlanmalı; akademisyenler, kendi maaşlarından bilimsel çalışmaya para ayırmak mecburiyetinde kalmamalıdır. Ayrıca ve behemehâl akademisyenlerin maaşları konumlarına uygun hale getirilmelidir. Bu maaş artışı en az %50 oranında bir artış olmalı ve taban maaşa yansımalıdır. Yine memurların, araştırma görevlileri ve uzmanların ikinci öğretimden dolayı oluşan ve altı aydan beri ödenmeyen fazla çalışma ücretleri biran önce ödenmelidir.
Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan
İlgili Haberler
Ne diyeyim edebiyatın tarihini sanki Ruslar yazmış gibi; neyi okur, neyi beğenirsem altından Rus yazarlar çıkıyor. Takdir etmemek elde değil. Helal olsun adamlara… Nasıl bir anlatıdır, nasıl bir olay görgüsüdür, nasıl bir mesaj vermedir; yok böyle bir şey… Rus yazarlar; eserlerinde, işin sosyolojisini, felsefesini, psikolojisini, matematiğini çok iyi oturtmuşlar; toplumsal temelde her şeyi çok iyi […]
“İnsanoğlu garip bir yaratık” der birçoğu, öyle olduğunu var sayar. Kendilerince haklı da sayılırlar. Kim yaşanan şeylere farklı bir anlam yüklemez ki! Gündelik yaptığımız hareketler bile bilinmeze yorulur. İnsanların konuştuğuna bakarsanız bilinen bir şey yoktur. Her şey bilinmezdir. Bilinmez adeta kutsanır. “Nasıl ya!” dersiniz. İnanın yaşamda var olan her şey için bir bilinmez vardır. Toplumun […]
Karagümrük stadı hakkında bu kaçıncı yazımı artık söylemiyorum. Fatih Belediye Başkanı Ergün TURAN , 15 Mart’ta sosyal medya hesabından Karagümrük taraftarına stat müjdesini verdi. İLGİLİ HABER İDOB Çocuk Korosu, “Çığır” Konseri İle Sahnedeydi… Bu kaçıncı müjdeden artık bunu da söylemiyorum. Bildiğim tek şey taraftarın artık boş vaatlere karnının olduğu şey. Neyse ki krizi bırakıp iyi bir yerde görmek […]
Zaman sonsuzdur. Evren, uzay, yani içinde bulunduğumuz mekân da sonsuzdur. İnsan, birey olarak da “insanlık” olarak da zamanın ve mekânın sonsuzluğunun kesiştiği herhangi bir noktada, bir hiç, bir sıfırdır. Bir insan ömrünü yüz yıl kabul etsek bile, zamanın sonsuzluğunda yüz yıl nedir ki? Bırakın yüz yılı, bin yılı, milyar yıl nedir ki, sonsuzluk karşısında? Biliyorsunuz, […]