Yeni haftanın ilk günü, ilk mesajı sevgilim Anna’dan aldım. “Mutlu Haftalar” dileğinde bulunmuş. Ne haftası, ne mutluluğu? Öldürücü koronavirüsün gerektirdiği karantina şartlarında yaşayıp gidiyorum. Oysa, çok büyük hayallerimiz vardı. Ay’a gidecek, oradan beş on günlüğüne Mars’a geçecektik. Mars’ta su varmış, çayımızı demleyip Dünya’yı seyredecektik. N’oldu? N’olcak, evlere tıkıldık. Dışarıya çıksan Tahtalıköy, evde kalsan Bakırköy… Arada bir, balkona çıkıp Vatikan’daki Papa gibi aşağıya el sallıyorum. Uzaylının teki gelse ve “Kalk birader, gidiyoruz” dese, sorgusuz sualsiz giderim yeminle.
Sağlık Bakanlığı “Temas Mesafeni Koru” kampanyası başlatınca, Anna beni terk etti. “Madem ki aramızda mesafe olacak, birlikte olmamızın bir anlamı yok” dedi. Şimdi, Anna’sız yalnızları oynuyorum. Güneş doğunca sabah, güneş batınca akşam oluyor. Tabii ki temizliği çok önemsiyorum. Şu ana kadar, dezenfektanla kaç virüs öldürdüğümü bilmiyorum. Belediyenin kapıma bıraktığı su ve yiyeceklerle hayatta kaldığımı biliyorum.
İnsanoğlu kuş misali… Bi bakıyorum salonda, bi bakıyorum mutfaktayım. Yorulunca oturduğum koltukta uyuyup kalıyorum. Uyanınca, çok huysuz bir adam oluyorum. “Kolpa beni neden uyandırmadın!” diye söyleniyorum. Kolpa, oturmaktan dibi çökmüş olan berjer koltuğuma verdiğim isim.
Anlaşılacağı üzere, Kolpa ile aram bozuk. Buzdolabımdan ise memnunum, hergün hatırını soruyorum. Yine böyle bir hatır sorma anında, Anna’dan gelen mesaj beni şok etti. Evindeki buzdolabı onun hatırını sormuş. Yani buzdolabı, Anna’yla konuşmuş. Benim buzdolabımda tık yok!
Bu konu kafamı kurcalayınca, Korona Danışma Hattı’nı aradım. “Sevgilim Anna’nın buzdolabı konuşuyor, bu normal mi?” diye sordum. “Beyefendi, Anna’nın buzdolabı kafayı sıyırmış…” şeklinde bir yanıt aldım. Bunu Anna’ya naıl anlatacağımı düşünürken bi de ne göreyim?
Anna geri döndü ve ben sormadan içini döktü: “Buzdolabım bozuldu sevgilim, artık benimle konuşmuyor. Sıkıntıdan patlamak üzereyim. İzin verirsen, yenisini alıncaya kadar seninkiyle sohbet edeceğim…”