Oyalayan da, Şikâyet Eden de Aynı : Hukukun Hızlanması İçin Reform Şart”
Türkiye’de yargı sistemine yönelik eleştiriler artık sıradan bir şikâyet halini aldı. Adaletin geç tecelli ettiği, davaların yıllarca sürdüğü, suçluların cezasız kaldığı sık sık dile getiriliyor. Ancak Avukat F.W. Kerem Özşen, yaptığı açıklamayla bu eleştirilerin çoğunun aslında toplumun kendi iç çelişkilerini yansıttığını vurgulayarak ezberleri bozdu.
“Bir ülkenin insanında hangi zaaf varsa, sisteminde de o zaaf vardır.”
Özşen’in bu çıkışı, hukuk çevrelerinde bilinen ancak açıkça konuşulmayan bir gerçeği gün yüzüne çıkardı. Türkiye’de adaletin yavaş işlemesinin yalnızca mevzuat ve kurumsal yapıdan değil, aynı zamanda toplumsal davranış biçimlerinden kaynaklandığını dile getiren Özşen, çarpıcı bir tablo çizdi.
“Bir gün davasını uzatmak için her yolu deneyen kişi, ertesi gün mağdur olduğunda sosyal medyada ‘bu ülkede adalet yok’ diye veryansın ediyor. Borcunu ödememek için oyalayan kişi, başka bir dosyada alacaklı olduğunda sistemin yavaşlığından yakınıyor. Bu bir çelişki değil; bu bir yüzleşme gerektiren toplumsal gerçek.”
Kerem Özşen’e göre, yargının hızlanması yalnızca teknik reformlarla değil, kültürel bir farkındalık devrimiyle mümkün olabilir. “Adaleti isteyen herkes, o adaletin işlemesine de yardımcı olmalı. Davayı uzatan da, sistemden şikâyet eden de aynı kişi olmamalı,” diyen Özşen, toplumun hem bireysel hem kurumsal düzeyde kendini sorgulaması gerektiğini belirtiyor.
Avukat Kerem Özşen, yargı sisteminin artan nüfus ve teknolojik gelişmelere yetişmesi, bu çerçevede yargılamanın hızlandırılarak sistemin kötüye kullanımının önlenebilmesi için aşağıdaki somut adımların atılmasını öneriyor:
Avukat Kerem Özşen’e göre, yıllarca süren alacak davaları sonunda hükmedilen yasal faiz oranları, çoğu zaman alacaklının gerçek zararını karşılamıyor. Özşen şu değerlendirmede bulundu:
“Alacaklı mahkemede haklı çıksa da ekonomik olarak kaybeden taraf olabiliyor. Faiz oranları mutlaka reel enflasyon gibi günlük hayata paralel ekonomik verilerle uyumlu hâle getirilmeli.”
Giderek yaygınlaşan siber zorbalık, dijital şantaj ve çevrim içi dolandırıcılık gibi suçlara karşı yargının daha çevik hareket etmesi gerektiğini söyleyen Özşen:
“Siber suçlara ilişkin şikayetler şu an çok uzun sürüyor. Adli kolluk, savcılık ve mahkemelerde bu suçlara özel uzman ekiplerin kurulması gerekiyor. Dijital tehditlere karşı hızlı refleks gösterebilen bir yargı yapısı şart.”
Sahte sosyal medya hesapları üzerinden işlenen dolandırıcılık ve kişilik hakkı ihlalleriyle ilgili olarak Kerem Özşen, kimliksiz dijital alanların suistimale açık olduğuna dikkat çekti:
“Gerçek kimlik bağlantısı kurulmadan bu suçların önüne geçemeyiz. Özellikle reklam, ticaret ve para transferi yapılan sosyal medya hesaplarında kimlik doğrulaması zorunlu hale gelmeli.”
Davaların uzamasının yalnızca sistemsel değil, bilinçli kötüye kullanımdan da kaynaklandığını ifade eden Özşen:
“Dava, hakkını aramak için değil; karşı tarafı yıpratmak için açılıyorsa, bu kötü niyet ekonomik olarak da caydırılmalı. Özellikle arabuluculuk aşamasında anlaşmaya yanaşmayan ve açıkça haksız olan taraf daha ağır harç ve tazminatla karşı karşıya kalmalı.”
Yargının hızlanması için dijitalleşmenin önemine değinen Özşen, e-duruşma uygulamasının genişletilmesi gerektiğini ifade etti:
“Fiziksel duruşmalar ciddi bir zaman ve kaynak kaybı yaratıyor. Tanıklı, belgeye dayalı veya mesafeli tarafların bulunduğu davalarda e-duruşma zorunlu hâle gelmeli. Teknik altyapı güçlendirilmeli.”
Avukat Kerem Özşen, açıklamasının sonunda adaletin yalnızca karar anında değil, sürecin her adımında hissedilir ve erişilebilir olması gerektiğini vurguladı.
“Sistemi eleştirmek kolay. Ancak değiştirmek için önce sorumluluk almak gerek. Hukukun hızlı, erişilebilir ve caydırıcı hâle gelmesi sadece yargının değil, toplumun da çıkarınadır.”
Türkiye’de Adalet Geç İşleyebilir Ama Yerini Bulur
Av. Özşen bu açıklamalarıyla yalnızca toplumu eleştirmiyor; aynı zamanda sistemi yapıcı şekilde savunuyor. Türkiye’de adaletin elbette hızlı işlemediğini ama işlediğinde isabetli kararlar verdiğini söylüyor:
“Her şey kusursuz değil. Ama Türkiye’de hâlâ hâkimler, savcılar, boşanma avukatı, ceza avukatı demeden tüm avukatlar iyi niyetle bu sistemi ayakta tutmaya çalışıyor. Adaletin işlemesi sadece sistemin değil, vatandaşın da sorumluluğudur.”