Hangi esnafa bir iş yaptırsan, kiminle bir ticari ilişkiye girsen mutlaka bir sıkıntı ile karşılaşıyorsun.
Yaptıkları iş hep eksik ve hileli…
İşini doğru dürüst yapan yok…
Yapılan işin kalitesini geçtim, işi yapacak kişi; şu kadar tutar diyor, şu kadar ödeyeceksin, diyor; fiyatta anlaşıyorsun, hesap ödemeye gelince iki katı, üç katı para talep ediyor…
Olacak iş değil…
Kafede, restoranda, lokantada, pastanede kasada hesap ödenmek istendiğinde ödemeniz gereken hesabın üç katı para tabet ediliyor.
Hesaba itiraz edildiğinde adisyona fazla yazıldığı ortaya çıkıyor…
Bu yazdıklarım münferit denilebilecek olaylar mıdır?
Tesadüf müdür…
Anlatacak olsam o kadar çok olay ve yaşanmışlık var ki hangi birisini anlatayım.
Tabi ki bu anlattıklarım devede kulak…
Küçük, basit, sıradan meseleler bunlar…
Bir toplum bozulur da bu kadar mı bozulur?
Avrupa’da bir iş yapılacağı zaman, “Türk işi mi olsun?” diye sorulurmuş…
Ünümüz Avrupa’ya kadar gitmiş, bundan bu anlaşılıyor.
Aklım almıyor…
Kabul etmek istemiyorum.
Biz ne ara bu kadar bozulduk!
Osmanlı döneminde esnaflar gelen müşteriye; “Bugün yeteri kadar kazandım, biraz da komşum kazansın!” dermiş.
Bu anlatı çok inandırıcı gelmese de o dönemlerde günümüzdeki kadar bir bozulmanın olmadığı aşikâr.
Osmanlı durup dururken çökmedi. Son dönemlerde, rüşvet, yolsuzluk, adam kayırmacılık aldı başını gitti.
Osmanlının çöküş dönemini yaşıyoruz sanırım.
Ülkede toplumsal bozulma ciddi boyutlarda…
Nereye giderseniz gidin, kiminle iş yaparsanız yapın mutlaka bir hile hurda işi ile karşı karşıya kalıyorsunuz.
Hilesiz, hurdasız, dürüst, hakkaniyet temelinde iş yapan birileri ile karşılaşmanız çok zor.
İnsan birilerine iş yaptırmaya korkuyor.
İyi insanlar yok değil…
Tabii var!
Dürüst iş yapana enayi, saf, ahmak gözü ile bakılıyor.
Öyle bir noktaya geldik ki dürüst insanların yaptığı işe, “Vardır o işte bir pislik, yoksa o iş böyle olmaz!” deniliyor.
Kötülük, iyiliği yenmiş durumda…
Kısacası üçkâğıt işi her tarafı sarmış…
Kimse, dinen, ahlaken, vicdanen, kalben meseleyi kendi içinde muhakeme yapmıyor.
Tutturulmuş bir yol gidiliyor.
Öyle zamanlar oluyor ki insan, “Keşke birilerine iş yaptırmak zorunda kalmasam ya da bir hizmet almak zorunda kalmasam” diyor.
İnsanoğlu işte…
Mecbursun…
Birilerine iş yaptırmak ya da hizmet almak zorundasınız.
Bu hayatın olmazsa olmazı, birisiyle olmazsa bir başkası ile bir şekli ile bir işiniz mutlaka oluyor…
Hizmet almak zorunda kalınıyorsunuz.
Yok öyle, “aman ya!” demek…
Ne yapacaksın?
Her şeyi reddedip tek başına ormanda mı yaşayacaksın?
Bu mümkün değil…
Yok öyle bir dünya…
Toplum çok bozuldu, içinde yaşanmaz hale geldi.
Bundan daha kötüye gider mi, bilmiyorum.
Ben mi abartıyorum?
İlgili Haberler
Galatasaray son haftalarda formsuz, şampiyonluklar yaşayan Okan Hoca da kayıplarda. Büyük takımlar bazen böyle durumlarla karşı karşıya kalabilir. İLGİLİ HABER İDOB’dan “Ulusal Müziğimiz Çanakkale Destanı” Konseri Tam her şey bitti derken ortaya bir “kahraman” çıkar hem takımı hem hocayı tabiri caizse ipten alır. Doğru tahmin ediyorsunuz, Osimhen’den bahsediyorum. Piyasa değeri 100 milyon euro […]
Biz insanlar hayata ne kadar da çok anlam yüklüyoruz değil mi? Oysa bu dünyaya ölmek için geldik. Bir varoluş mücadelesi içindeyiz. Kiminin uzun, kiminin kısa bir yaşam sürdüğü bu dünyaya ne bırakabiliriz onu düşünelim. Bu yaşamı nasıl hak edebiliriz? İyi bir isim, faydalı ilim, iyi bir insan yetiştirmek, paylaşmak, yardımlaşmak, bırakabileceğimiz güzel izlerdir dünyaya. Yedi […]
Öyle zamanlar oluyor ki sevdiğiniz insanlar bir bir öteki dünyaya göç ederler. Öyle zamanlarda çaresiz kalırsınız, kime üzüleceğinizi, kimin yasını tutacağınızı bilemezsiniz. Öyle bir dönemi yaşıyoruz, sevilen birçok insan göçüp gidiyor. Ölenler ve kalanlar… Doğmak kadar ölümler de maalesef insanoğlunun gerçeği… Her bir canlı doğduğu gibi ölecektir. İyi de ölümü kabullenmek zor iş… Konuşulduğu gibi […]
Ah şu yazarlar, ne güzel insanlar, bizlere hayatı ne güzel anlatırlar. Gülmek, ağlamak, hüzünlenmek, dert edinmek, empati kurmak, ders çıkartmak hepsi onların sayesinde… Ne kadar çok kitap o kadar bilinç, bilgi… İyi ki yazarlar, kitaplar var, iyi ki de yazmışlar. Dünya klasikleri başlı başına bir öğretidir, birçok şeyi o kitaplardan öğrendik. Gezmeden, görmeden, duymadan oturduğumuz […]