Heykel ne demektir?
Bizim çocukluğumuz güzeldi…
Saygı çok önemliydi. Saygıyı bilirdik. Saygı ne demekti?
Bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli olmak ve davranmak!
Hürmet etmek, ölçülü davranmak, ihtimam göstermek,
Ölçülü davranmak, değerli olduğunu hissettirmek, itina ederken abartıp kırmamak!
Başkalarını rahatsız etmemek, karşındakilerin duygularına, sevinç ya da üzüntülerine ortak olmak! Duygulara anlam kazandırmak…”
Bunun gibi sayacağımız bir çok duygunun bütünüdür bana göre saygı.
Ve çok önemlidir.
Sizler heykel ile saygının ne alaka olduğunu düşünmüşsünüzdür!
Haklısınız… Nereden – nereye aklım oyunlar oynadığından, bence bildik, sizce yabancı yaşanmışlıklardaki ara yerlerden aktardıklarım bu karışıklıkların esas sebebi oluyor.
Bir zamanlar Ankara’da yaşıyorduk.
Bir zamanlar çocuktum, gençtim. Büyüklerimize hürmet edilmesi, saygı duyulması öğretilmişti bize.
Okulda heykeli ilk olarak Atatürk’ün büstüyle görmüştüm.
Sonra Ankara’da Ulus meydanında:
Heykel; 24 Kasım 1927 Perşembe günü de törenle açılmış…
Üçgen bir kaide üzerinde duran heykel grubu, Cumhuriyetin kurulduğu Büyük Millet Meclisi ve İstasyon yönüne bakıyor.
Kaide üzerinde bütünlük gösteren heykellerden önde iki Mehmetçik bulunuyor. Bunlardan sağdaki, arkadaşlarını savaşa çağıran, soldaki düşmanı gözetleyen Mehmetçik heykelleri olarak betimleniyor.
Arkada ise mermi taşıyan Türk kadını heykeli yer alıyor.
Heykel grubunun tam ortasında da Mareşal üniformalı Gazi Mustafa Kemal’in, Sakarya isimli atı üzerindeki heykeli yer alıyor.(alıntı)
Atatürk ve iki asker ve omuzunda mermi taşıyan Türk kadınını gördüğümde gayri ihtiyari orada durur, onlara bakar bir çeşit saygı gösterisi yapardım. Hala öyledir. Ankara’ya her gittiğimde, yolum Ulus’a düşerse orada durur izlerim, saygı ile bakarım.
Heykeller beni ürkütür.
Heykeller beni düşündürür.
Baktığınız kişi Atatürk ise zaten saygı duyarsınız. Hayranlıkla izlersiniz.
Kıyısından, köşesinden bir parça resim yapabilirim ama asla heykel yapamam. Şekil veremem, hiçbir şeyini beceremem. Bu başka bir şey! Bu başka bir sanat!
Üstelik çok eskilere dayanan, medeniyetlerin taşınmasına, eskilerin bilinmesine sebep olan en büyük eser…
Heykeller ülkelere görede değişik. Heykeller gerilerde kapanmış kapıların aralıktan çıkıp, gelmiş hayalleri…
Önce heykeli resmi anlatımı ile sizlere aktarmak istiyorum…
Heykel, kilden, alçıdan, tahtadan, metalden, mermerden ya da taştan oyma, yontma, yoğurma, dövme gibi çeşitli yöntemlerle biçim verilerek yapılan yapıtlara denir.
Bir düzlem üzerinde yer alan resimden farklı olarak heykelin eni, boyu, yüksekliği yani belirli bir hacmi vardır.
Değişik açılardan bakıldığında farklı görünümler verir.
Heykel çoğunlukla içinde bulunduğu ortamla ilişki içindedir ya da bulunduğu yerin ayrılmaz bir parçası durumundadır.
Heykellere tapınaklarda, saraylarda, parklarda, alanlarda, mezarlıklarda rastlanır.
Özel günlerin ve önemli kişilerin anısına yapıldığı gibi salt güzel bir şey yaratma kaygısıyla da yapılagelmiştir.
Tarihsel yapıların çoğu sütunlara oyulmuş heykellerin yanı sıra çiçek, yaprak ya da çeşitli kabartmalarla bezelidir.
Tarih boyunca heykel sanatında başlıca taş ve mermer kullanıldı.
Çağdaş heykeltıraşlar ise amaçlarına uygun olan her türlü gereçle çalışırlar.
Heykelin türü büyük ölçüde kullanılan gereçlere bağlıdır.
Dış etkilere son derece dayanıklı olan taş anıtsal heykellerin, sade ve görkemli kabartmaların ve oymaların yapımına uygundur.
İnce ve ayrıntılı oymalar için ise kolaylıkla işlenebilen tahta kullanılır.
Kil yumuşak ve esnektir.
Elle biçimlendirilebildiği için daha ince çalışmalarda kullanılır.
Sözgelimi bir heykeltıraş narin bacaklı bir hayvan olan at heykelini taştan oymaya kalkarsa, daha yapıt tamamlanmadan gövdenin ağırlığı bacakların kırılmasına yol açacaktır.
Aslan, kaplan gibi gövdeyi taşıyabilecek kalın bacaklı hayvanların heykelleri için taş daha uygundur.
İnce bacaklı bir at yapmak için ise en uygun gereç tahta ya da tunçtur.
Her iki gereç de hem hafif, hem de dayanıklıdır.
Heykel yapımı yetenek, bilgi ve beceri gerektiren bir iştir.
Bir heykeltıraş taşı ya da tahtayı oymak için gereken kesici araçları kullanmayı becerdikten başka, büyük bir taşı pürüzsüz ve düzgün olarak biçimlendirebilmelidir.
Çeşitli maddelerin yontularak ya da kalıba alma tekniği ile şekillendirilmesi sonucu ortaya çıkan bir sanat türüdür.
Kullanılan malzemeler taş, mermer, kil, ahşap, toprak, demir, tunç, bronz, fildişi gibi malzemelerdir.(alıntı)
Heykeller gerilerde kapanmış kapıların aralıktan çıkmış gelmiş hayalleri demiştim ya! Bu konuda eskileri ve eskilerinin heykellerinden de söz etmek isterim… Bakın bu konuda aktaracaklarım:
Anadolu heykel sanatı
İlk Tunç Çağı kültürleri içinde, çanak çömlek dışarıda tutulursa, heykel sanatının en gelişmiş olduğu kültür erken Kyklad kültürüdür.
Kyklad Adalarında çıkarılan bir tür mermerden yapılma tanrıça heykelcikleri, Yunan Tunç Çağının en güzel ürünleri arasındadır.
Orta Tunç Çağı kültürleri içinde orta Minos uygarlığı, pişmiş toprak, kadın heykelcikleriyle öne çıkar.
Knossos’ta bulunan ve “Yılan Tannçalar” adıyla bilinen bu heykelcikler İÖ y. 1700’e ya da daha eskiye aittir.
Son Tunç Çağı kültürlerinden geç Minos uygarlığında tunç, fildişi ve pişmiş toprak heykelcikler, boğa başı biçiminde taş oyma kaplar ve mühürler dikkati çeker.
Miken uygarlığında anıtsal heykeller önem kazanmıştır.
Kıbrıs’ta ise, Girit’te olduğu gibi küçük boyutlu yapıtlar görülür.
Sardinya’da Tunç Çağma ait yuvarlak kulelerde (nuraghi) tapınak, ev ve mezarlarda çok sayıda tunç heykelcik bulunmuştur.
Ayrıca Batı Akdeniz ülkelerinde İÖ 3000–1000 arasından kalma birçok megalit (büyük taş) insan figürüne, Neolitik Çağa ait anıtlara, menhir ve dolmen adı verilen taş yapılara ve özellikle Korsika’da dikilitaşlara rastlanır.
Hitit heykel sanatı
Hitit Heykel sanatında heykelin büyük anlam ve önemi vardır. Heykel sanatında yurtlarının kutsal simgeleri tasvir edilmiştir.
Birinci özeliliği:
Tanrılar tasvirlerde genellikle sağ elde bir silah ya da başka bir araç tutmalarıyla, kutsal bir hayvanın üzerinde durmalarıyla ya da kanat gibi ek organlar taşımalarıyla ayırt edilirler.
İkinci özelliği:
Tanrıların sivri, boynuzlu başlıkları, giysiler ve özellikle dinsel ve mitolojik konulardır.
Üçüncü özelliği:
Tanrıca ve kraliçelerde kollar bir tam öne, diğeri biraz öne uzatılmış ve yukarıya kıvrılmıştır. Bütün figürlerde eller yumruk biçiminde sıkılmış haldedir. Göz, kulak, burun ve sakal unsur ayrıntıları hep aynıdır. Tanrılar ve krallar sakallı ya da sakalsızdır, bıyıklı değillerdir.
Dördüncü özelliği:
Hititlerde, insan figürleri gözleri ile görülen biçimde değil, kafalarında düşündükleri biçimde tasvir edilmiştir. Bu özellikleri diğer medeniyetlerden çok net bir biçimde ayrıt edilirler.
Anadolu’da heykel sanatı Hititlerle başlar, Hititlerde heykel sanatı başlangıçta şark örneklerinden esinlenmiştir. Tanrıların boynuzlu başlıkları, giysiler ve özellikle dinsel ve mitolojik konular şark etkisi görülür. Babil sanatından esinlenerek geliştirilen boynuzlarla süslü sivri kulaklar Hitit sanatında anlam kazanmıştır. Her bir boynuz bir rütbeyi simgeler, büyük tanrılarda sivri kulaklarda boynuz sayısıçok, küçük tanrılarda boynuz az bulunur.
Aslan heykeller:
1- Kübik başlı.
2- Yürek biçimli kulak.
3- Yarım elips şeklinde elmacık kemiği.
4- Alt çeneye yapışık, dışarıya sarkık dilleri ile ayrıt edilebilirler.
Heykel kabartmalarda üç değişik insan tipi vardır:
1-Tanrı ve krallar düzgün burunlu, güzel yüzlü başlara sahiptir.
2-Hitit asker figürlerinde arkaya meyilli bir alın gözükür.
3-Görüldüğüşekilde değil, akıllarında gecen sürattedirler.
Mısır heykel sanatı
Eski krallıklar döneminde yapılan firavun heykelleri hareketsiz, dikdörtgen taş bloktan dışarıçıkar durumdadır. Figür taş bloğun önünde ayakta durmakta ya da oturmaktadır.
Mısır sanatında heykel tipleri 3’e ayrılır:
1-Ayakta duran heykel tipi
2-Oturan heykel tipi
3-Serbest figürlü halk heykelleri
1-Ayakta duran heykel tipi:
Dimdik ve dosdoğru öne bakan heykel tipidir. Vücut ağırlığı iki ayağa eşit dağılmıştır. Heykelde, bir eksen vücudu tam ortadan iki eşit parçaya böler. Bu duruş sanat tarihinde frontal olarak isimlenir. Bu heykellerde genellikle sol ayak bir adım öndedir. Kollar aşağı sarkmaktadır ve vücuda yapışıktır.
2-Oturan heykel tipi:
Koltuk ya da tahtaya oturtulan heykel tipidir. Dimdik, hareketsiz ve çok sakin figürün başı dosdoğru yere bakar. Eller dizin üzerindedir. Sağ el yumruk şeklinde sıkılmıştır. Bir elin göğüs üzerine konulduğu bazen gözlenmektedir. Ağırlık iki ayağa eşit dağılmıştır.
3-Serbest figürlü halk heykelleri:
Halk heykellerinde bu sert kuralların hiçbiri geçerli değildir. Daha canlı, hareketli ve günlük yaşama ait tüm sahneleri bu eserlerde görmek mümkündür. Mısır’da heykellerin ölü ile birlikte mezara konması, ölenin ruhuna bir sığınak oluşturacağı inancı heykellerin sahiplerine benzememelerini gerektirmektedir. Bu da portreciliğin çok erken gelişmesine neden olmuştur. Portrelerde yüz benzerliği kadar karakterin belirtilmesi de önem kazanmıştır.
Eski krallık döneminde portre heykellerin en önemli olanları Kefre’nin heykelleri ve Gize’deki sfenkstir. Bir başka eserde tahtadan yontulan Şeyhül Beled adlı rahip heykelidir. Yeni krallık döneminde taş tekniğinin ilerlemesi ile anıtsal ölçülerde yapılmaktadır. Bu dönemin en önemli eseri 2. Ramses zamanında yapılan Abasimbel kaya tapınağının cephesinde yer alan 20 m boyundaki 4 kral heykeli ve aynı tapınak içinde yapılan 8m yüksekliğindeki 8 adet heykeldir.
Sümer Heykel Sanatı:
Sümer heykelleri oldukça dayanıksız malzemeden yapılmıştır. Sümer heykelleri oldukça hareketsiz ve dini niteliktedir. Konu olarak tanrılar, krallar, önemli devlet adamları ve kentin önde gelenleri ele alınmıştır. En çok rastlanan figür ellerini göğüs üzerinde kavuşturmuş vücudun üst kısmıçıplak alt kısmı bir postla örtülü olan insan figürüdür. Buna en güzel örnek İstanbul da eski şark müzesindeki kral lügaldalu heykelidir.
Sümer sanatı Kral Gudea döneminde yeniden canlanmıştır. Bu dönemden kalan heykeller sert taşların kullanılması nedeni ile günümüze ulaşabilmiştir. Bu dönem heykelleri dimdik ayakta duran, oturan ya da elleri göğüs hizasında birleştirilmiş dua ederken tasvir edilmiştir. Bu dönem heykellerinde çıplak kısımlarda kalan kasların işlenmesi gibi özellikler görünmüştür. Küçük sanat eserlerinde de Sümer sanatında silindir şeklinde mühürlere sıkça rastlanmıştır.
Yunan Heykel Sanatı:
Yunan sanatında başlangıçtaki taş, kemik, fildişi ve tunç malzemelerinden yapılmış ilkel heykel örnekleri görülür.
Yunan sanatı başkalarının görmesini amaçlayan bir sanattır.
Bu nedenle heykel seyircinin görüşü ve değerlendirmesi noktasında ele alınmıştır.
Yunan heykellerinde figür; genel ideal ölçüler, ortak ideal insan tipi düşünülerek ortaya konmuştur.
Yunan sanatında güç ve hareket sportif etkinliklerde örnek oluşturacak durumların başkalarına sunulması, gösterilmesi için yani eğitsel yönden halk eğitimi açısından önem kazanmıştır.
Bu nedenle çıplaklık dinsel yönden değil, ortak eğitim birimi olarak değerlendirilmiştir.
Vücut hareketleri yunan heykeltıraşların sürekli uğraşı olmuştur.
Yunan heykellerinde çeşitli dönemler ve üsluplar belirmektedir.
1-Arkaik yunan heykeli (m.ö 7.yy )
2-Klasik dönem (m.ö 5. ve 4.yy )
3-Helenistik dönem
Roma Heykel Sanatı:
Romalılar heykel sanatında yunanlılar kadar başarılı olamamışlardır. Heykel Romalılar için başlangıçta bir koleksiyon malzemesi ya da bahçelerini süsleyen bir malzeme olarak görülmüştür.
Bu nedenle Yunanistan’dan çok sayıda heykel getirilmiş ancak bunlar ihtiyaçlarını karşılamayınca kopyalarıçoğaltılarak bu eksiklik giderilmeye çalışılmıştır.
Roma heykel sanatı iki kolda eserler vermiştir.
Bunlar portreler ve tarihi kabartmalardır.
Bir Romalıöldükten sonra bu kişinin bal mumundan bir portre maskesi hazırlanır ve cenaze töreninde taşındıktan sonra evde Atrium’daki bir hücre içinde saklanırdı.
Bu nedenle roma portrelerinde bir idealizm görülmektedir.
Tarihi kabartmalarının kökeninde ise Romalıların savaş dönüşü düzenledikleri zafer alaylarında taşınan savaş tabloları yatmaktadır.
Bu çalışmalarda belli zaman ve yerde meydana gelen olaylar konu olarak ele alınmıştır.
En güzel örnekleri Barış sunağı, Titus zafer takı, Traionus sütunudur.(alıntı)
Uzakdoğu heykel sanatı:
Uzakdoğu Sanatı, denince Asya’nın doğusunda Çin, Japonya ve Kore sanatı akla gelir. Asya’nın bu ülkelerinde binlerce yıldır yapılagelen sayısız heykeller, çanak çömlekler, oyma ve baskı işleri gelişkin ve ince bir beğeninin ürünleridir. Müzelerde yer alan, Çin’den ve Japonya’dan gelme resimler, heykeller, oyma işleri bu ülkelerde yaşamış ve yaşamakta olan insanların inançlarını, dünyayı algılayışlarını ve yaşama biçimlerini yansıtır. Geleneklerine çok bağlı olan bu ülkelerin halklarının yaratmış oldukları sanat ürünleri günümüze kadar çok fazla bozulmadan gelebilmiş, 17. yüzyıldan sonra batı etkisi kendini göstermeye başlamıştır. Bu etkinin karşılıklı olduğu, özellikle İzlenimcilik Akımı sanatçılarının doğu sanatından büyük ölçüde etkilendikleri bilinmektedir.
Çin heykel sanatı:
Çinliler Hz. İsa’dan önceki yüzyıllarda duvar resimleri, kabartma panolar, büyük ölçekli taş heykeller yapmışlardı.
Çin’de Budacılık’ın yaygınlaşması sanatta yeni bir gelişmeye yol açtı. Olağanüstü bir insan görünümünde dev Buda heykelleri ve pagoda denen tapınaklar yapılmaya başlandı. 6. yüzyıla gelindiğinde bu heykel ve tapmakların sayısı on binlere varıyordu.
13. ve 14. yüzyıllarda, Moğol yönetimi sırasında çeşitli Buda mezheplerinin özelliklerini simgesel olarak yansıtan çok kollu Buda heykelleri yapıldı.
Japon heykel sanatı:
Japonya yüzyıllar boyunca dışa kapalı bir ülke oldu. Japon sanatıözellikle 3. yüzyıldan sonra gelişti. Japonlar 4. yüzyılda Çin yazısını benimsedi. Budacılık’ın ve saray kültürünün egemen olduğu 6.-19. yüzyıllar arasında Japonya Çin kültürünün etkisi altında kaldı. Saraylar Çin’den gelen ya da taklit edilen eşyalarla donatıldı. Buda heykellerinin en kusursuzları, tapınakların en görkemlileri yapıldı. Japonlar tunç heykel yapımında çok ustalaştılar.
Japonlar ağaç oymacılığında ve ağaçtan heykel yapımında çok ileriydiler. Dinsel bayramlarda yapılan dansların figürlerini betimleyen ağaç heykeller yaptılar.
Hem dinsel, hem ulusal içerikli tiyatro oyunlarında kullandıkları maskeler de ağaçtan oyularak yapılıyordu.
İhtiyar adam, genç kız, şeytan gibi bazı tipler maskelerle canlandırılıyordu. Böylece bir maske sanatı gelişti.
Kore Heykel sanatı:
Budacılık’ın yaygınlaşmasıyla birlikte çok sayıda tapınak, granitten Buda heykelleri ve çanlar yapıldı.
Hint heykel sanatı:
En eski dinlerden biri olan Budacılık’ tan esinlenerek yapılmış olan tapınaklar ya da manastırlar ve Buda heykelleri Hint sanatının; en görkemli örneklerindendir. Budacılık’ la ilgili tapmak ya da manastırların çoğu kayalara oyularak yapılmıştır. Bu yapıların kapıları ve iç bölümleri, baştan başa oyma ve işlemelerle süslenmiştir.
Küçük bir tura çıktık. Gördük ki:
Dünyanın ilk gününden beri heykeller hep varmış.
Bize bir çeşit kültür iletişimi de onlar sağlamışlar.
Kimbilir hangi sanatçılar, hangi heykelleri yaptılar?
Hangi duygular içinde, duygularını ilave ettiler…
Onlar tarihe ışık tutanlar…
Sanat güzeldir.
Hangi dalı olur ise olsun…
Nazan Şara Şatana
İlgili Haberler
Cumhuriyetin ilanının 101’inci yıl dönümünde kutlamaların İstanbul’daki merkezi bu yıl da Kadıköy oldu. Bağdat Caddesi’nde yapılan Büyük Cumhuriyet Yürüyüşü’ne yüz binlerce kişi katıldı. Yürüyüş sonunda konuşan Kadıköy Belediye Başkanı Mesut Kösedağı “Cumhuriyet bu ülkenin evlatlarının en büyük ve en kıymetli mirasıdır. Bu mirasa sonsuza kadar sahip çıkacağız” dedi Bağdat Caddesi’nde düzenlenen Cumhuriyet yürüyüşleri ile her […]
Bitiyatro ve Nejat İşler’in (Meddah) ortak yapımcılığında Fil Rüyası, 11 Kasım’da Baba Sahne’de prömiyer yapıyor. Günsu Özkarar’ın Galata Perform’un eğitimleri sırasında yazdığı bu oyun, Sınırlar Ötesi Tiyatro 11. Yeni Metin Festivali’nde okuma tiyatrosu olarak gösterime sunuldu. Bir terapist ile danışanın seanslarında ortaya çıkan güven, sadakat ve aşk temaları çerçevesinde bilinçaltına bir yolculukla başlayan oyunda terapiyle […]
İngiliz Sömürüsü ve Zulmüne Karşı Efsanevi Bir Kahramanlık Destanı “İslam’ın Kılıcı” Türkiye’de Vizyona Giriyor: “İslam’ın Kılıcı”, 1 Kasım’da Türkiye sinemalarında izleyiciyle buluşuyor. Aksiyon ve macera dolu bu destansı film, cesur bir savaşçının İslam’ın kutsal değerlerini korumak ve İngiliz sömürüsüne son vermek için çıktığı nefes kesen mücadeleyi anlatıyor. İLGİLİ HABER KÜLLER KÜLLERE İKİNCİ SEZONDA Osmanlı’nın […]
Şair-yazar Ali Asker Barut’un Uzak Patikalar Şarkısı adıyla yeni kitabı yayımlandı. Pikaresk Yayınevi tarafından yayımlanan kitabı şair, “Sondan bir önceki şiirler” olarak değerlendiriyor. Yeni kitabında kederin, gamın sesini daha da yoğunlaştıran Tunceli doğumlu şair Ali Asker Barut, şiirini, çağıyla yüzleşen, çağıyla hesaplaşan bir çizgiye getirmiş durumda. Geçen yıllarda aynı yayınevinden Gam Divanında Keder Şiirleri ve […]