Tüm meridyenlerden geçen ilk insan
Tüm zamanların en büyük deniz seferi,
Elcano komutasındaki Victoria’nın 6 Eylül 1522’de İspanya’nın San Lucar limanına varmasıyla son bulur:
Üç yıl. 47 bin mil.
Sefere katılan 265 kişiden yalnızca 18’i sağ dönmüştür.
*
Ferdinand Macellan
(d. 1480 İlkbaharı, Sabrosa, Portekiz – ö. 27 Nisan 1521,
Maktan Adası, Cebu, Filipinler),
Portekizli denizci, gezgin ve kâşif…
İspanya Krallığı’nın desteğiyle denize açıldı. Hikâyesi, bu seyahate eşlik eden Antonio Pigafetta‘nın anılarını yazması sayesinde günümüze ulaşmıştır.
Büyük bir gezginin ilklerini yazacağım sizlere… Bu ilkler dünyadaki ilkler.
Onların sayesinde dünyayı tanıyoruz.
Onların sayesinde bugün bir çok şeyden haberdarız. Onlar keşifler için zamanlarını ve ömürlerini harcamışlar.
Bir çok keşif bu yolculuklarında hayatlarını yitirmişler…
Tarihe altın harflerle adını yazdıranlardan biri de; Büyük kâşif Ferdinand Macellan…
Bu konuda yazacaklarım hep ilklerle dolu…
Macellan’ın keşif gezisi dünya çevresinde yapılan ilk seyahatmiş.
Güney Amerika’daki boğazdan geçmiş ve Atlas ile Büyük Okyanus’u birleştiren ilk deniz yolculuğuymuş.
Güney Amerika’nın güney burnunda olan Tierra del Fuego’ya ulaşan ilk Avrupa’lıymış.
Güney Amerika’daki yerlileri gören ilk Avrupa’lıymış.
Devasa insanları gördü. Bunlar Dagonlarmış.
Filipinlere ilk ayak basan ve Filipin’lileri gören ilk Avrupa’lıymış.
En yakın iki galaksiyi Güney yarım kürede keşfetti ve onlara Macellan Bulutsuları dendi…
Dünyanın çevresini hesapladı. 69.800 Km…
Daha önce gittiği baharat Adalarının daha da ilerisene giden, büyük Okyanus’u çok sakin gördüğü için Pasifik ismini takmış.(sakin)
Güney Amerika’da keşfettiği boğaza kendi ismini vermiş.
(Macellan Boğazı, Güney Amerika‘nın en güneyinde Atlas Okyanusu‘nu Büyük Okyanus‘una bağlayan boğaz. Ana kıta ile Tierra del Fuego Takımadaları’nı ayırır. Bu takımadalar, Arjantin ve Şili arasında paylaşılmıştır. Macellan Boğazı’nın uzunluğu 686 km, genişliği 4 ila 37 km’dir. Boğaz, 1520 yılında Magellan tarafından keşfedildiği için bu isimle anılmaktadır. Sis ve rüzgâr sebebiyle geçilmesi zordur. Boğaz üzerindeki en büyük liman, Punta Arenas‘tır.)(alıntı)
Macellan ve ekibi bilmedikleri bir çok hayvanı bu sayede tanımışlar …
Bu yolculuk sayesinde, uluslararası bir saat sisteminin gerekliliği ortaya çıkmış.
Döndüklerinde, dikkatle tutulan seyir defterine rağmen geride kalanlarla günlerinin uyuşmadığını farkettiler.
Fakat günlerin uzunluğu arasındaki farkı hesaplayacak kadar kesin ölçüm yapabilen saatleri yoktu.
Zamanla ilgili bu olgu büyük heyecan yarattı, özel bir heyet bu garipliği bildirmek üzere Papa‘ya yollandı.(alıntı)
Burada yeni bir çok keşifler olmuş, bunların büyük kazançlarının yanı sıra büyük kayıplarda verilmiş. Macellan dâhil 270 denizciden sadece on sekiz denizci geri dönebilmiş. Macellan’ın ölümünden sonra yönetimi Juan Sebastian Elcano almış.
16. Yüzyıl’da Atlantik ve Hint Okyanusu ayrıca Pasifik de bilinmekteydi. Bu denizler arasındaki bağlantı henüz kurulmamıştı. Macellan’ın izlediği yol sayesinde ilk kez yeryüzünün büyüklüğü ve okyanuslarla kara parçalarının ilişkileri hakkında doğru bir yargıya varılabildi.
Baharat ülkelerine giden bir deniz yolu bulmak için, 15. Yüzyıl’ın 3. çeyreğinde önce Portekizliler sonra da İspanyollar atağa geçer. Portekizlilerin Ümit Burnu’nu keşfetmesi, Hindistan’ın zenginliklerine ulaşmada önemli bir adımdır.
Bir yandan da efsanevi ‘Baharat Adaları’ Malukular’ın bulunduğu ‘Güney Denizi’ne götüren daha kısa bir yol aranır. Atlantik’in ötesinde, kuzeyden güneye boylu boyunca uzanarak buraya ulaşmayı engelleyen topraklar, bir şekilde aşılmalıdır…
Macellan, yeni kralını batıya giderek bir geçit bulacağına ikna ediyor
Portekizli soylu genç Macellan, Hindistan’da ve Afrika’da 10 yıl hizmetinde bulunduğu Portekiz Kralı tarafından azledildiğinde 35 yaşındadır. İki yıl sonra 1517’de İspanya Kralı I. Carlos’un hizmetine girer.
Carlos daha sonra Alman İmparatoru olarak taç giyerek V. Karl / Şarlken adıyla anılacaktır).
Macellan batıya doğru giderek bir geçit bulacağına ve böylece Maluku Adaları’nın Portekizlilere değil İspanyollara ait olduğunu kanıtlayacağına kralı ikna eder, 22 Mart 1518’de imzaladığı sözleşmeyle I. Carlos kendisine 5 gemilik bir filo tahsis eder ve Tordesillas Antlaşması uyarınca, İspanya denetiminde olan Okyanus bölgesinin en uç sınırına gitme yetkisi verir…
İnce ayrıntılarına kadar hesaplanan hazırlıklar neredeyse bir buçuk yıl sürer.
Deneyimli bir denizci olan Macellan bilinmeyene giden bir yolculukta gerekebilecek her şeyi, en ince ayrıntısına kadar hesaplar. Sefere katılan 265 kişiyi doyuracak tonlarca yiyecek ve içecek, doğayla mücadelede olası hasarlara karşı gemileri onarmaya yarayacak yığınla yedek malzeme, alet edevat, gök cisimlerini ve denizin derinliğini incelemeye yarayan dönemin en gelişmiş aletleri, keşfedilen topraklarda yerlilerle yapılacak takas olasılığına karşı ayna, bıçak, makas, tarak, çan gibi binlerce ıvır zıvır mal ve tabii, savaş olasılığına karşı da güçlü bir donanım gerekmektedir…
Çoğunu İspanyolların oluşturduğu mürettebatta 45 yabancı, 37 de Portekizli vardır. Bayrak gemisi Trinidad’ın ve seferin komutası kendindedir ama denetim görevi, kral tarafından ikinci büyük gemi San Antonio’nun kaptanı, önde gelen İspanyol soylularından Juan de Cartagena’ya verilir. Conception’un kaptanı Quesada, Victoria’nınki Mendoza, Santiago’nunki de Mesquita’dır.
10 Ağustos 1519’da Sevilla’dan uğurlanan filo, yelken açıp Guadalquivir üzerinden açık denize çıkar. İki hafta San Lucar limanında kaldıktan sonra 20 Eylül’de Atlantik’e açılır. Elverişli rüzgârlar eşliğinde Afrika kıyılarında ilerler, ilk Portekizli denizcilerin 1464’te keşfettiği Sierra Leone açıklarına gelindiğinde, durum değişir: Kâh duran kâh nereden estiği belli olmayan rüzgâr, burada 20 gün oyalanmalarına neden olur.
Daha yolun başında, diğer kaptanlarla izlenecek rota konusunda sorun yaşayan Macellan, San Antonio’nun kaptanını itaatsizlik ve hakaretten tutukladıktan sonra aniden rota değiştirir ve güneybatı doğrultusunda Atlantik’i geçerler.
Bu defa rüzgâr onlardan yanadır, 29 Kasım’da gözcü direğinden Pernambuco’nun, bugünkü adıyla Recife’in göründüğü haykırılır.
Burada demir atılmaz, Brezilya kıyıları boyunca, 11 hafta süren 2 bin millik yolculuktan sonra 13 Aralık’ta, 1502’de Portekizlilerin keşfettiği Rio de Janeiro körfezine girilir.
Su ve taze yiyecek ikmali yapılır, yerliler onlara çok sıcak davranmıştır, mürettebat yorgunluğunu atar. Aralık sonuna doğru körfezden ayrıldıklarında, Macellan esrarlı ‘Güney Denizi’ne götürecek geçide bir an önce varmak için yanıp tutuşmaktadır.
Güneye doğru yol alırlar. Daha önce hiçbir denizcinin geçmediği sularda ilerlemektedirler. 10 Ocak’ta dümdüz arazinin ortasında yüksek bir tepe görürler, Montevidi (bugünkü Montevideo) derler buraya. Korkunç bir fırtına çıkar, batıya doğru uzanan körfeze sığınırlar.
Macelian, bu dev körfezin aradığı boğaz olabileceği düşüncesiyle, küçük gemileri keşfe gönderir ama sonuç hayal kırıklığıdır. Bugünkü adıyla La Plata nehrinin ağzıdır burası. Yola devam edilir. Mürettebatı saran korku ve hoşnutsuzluk giderek artar. Macellan geçidi bulmaya kararlıdır, daha da güneye inerler. Hava soğumaktadır. 3 Şubat 1520’de ilk penguenleri görürler. Hava iyice sertleşir, 12 enlem derecelik kısa bir mesafeyi ancak iki ayda kat ederler.
31 Mart’ta, ıssız kıyıda buldukları bir körfeze sığınırlar. Buraya San Julian adını verir Macellan. Subaylarına ve adamlarına kışı burada geçireceklerini ve bu zaman zarfında mevcut yiyecekleri idareli kullanmak için tayın miktarının azaltılacağını açıklar. İtiraz sesleri yükselir, 1520 Paskalya Pazartesisi, Mesquita dışındaki kaptanlar isyan çıkarır. İsyan bastırılır, Victoria’nın kaptanı boğazlanır, Conception’un kaptanı ölüme mahkûm edilir ve kafası kesilir. San Anronio’nun eski kaptanı Cartega da isyancı bir papazla birlikte ıssız sahile terk edilir.
Burada kaldıkları süre boyunca Macellan mürettebatı boş bırakmaz, gemiler tepeden tırnağa elden geçirilir. Buranın yerlisi dev gibi iri insanlarla karşılaşırlar, büyük ayakları (patagao) nedeniyle onların yaşadığı bu diyara Patagonya derler.
Patagonya kıyılarında keşfe çıkan Santiago’nun batmasından sonra Ağustos sonuna doğru yola koyulan filo, Puerto Santa Cruz’da da iki ay geçirir. 18 Ekim’de yeniden demir alınır.
Üç gün sonra beyaz kayalardan oluşan bir burun görünür. Macellan’ın azizelerin anısına Virgenes Burnu adını verdiği bu çıkıntının ardında, kapkara suların aktığı, iki yanında dorukları karla kaplı yalçın tepeler bulunan derin bir körfez onları beklemektedir. Conception ile San Antonio keşfe gönderilir, haber iyidir, kanal batıya doğru devam etmektedir. Yine de huzursuzluk sürer, San Antonio’nun kılavuzu yeni bir isyan başlatır, kaptanı zincire vurarak gemiyi ele geçirdikten sonra gerisin geri İspanya’ya dönmeye karar verir. Bu, Macellan için ağır bir darbedir; ama hiç tereddüt etmez, geri kalan üç gemiyle boğazda ilerler.
Manzara ürkütücüdür, adeta bir labirentte yol almaktadırlar. Fırtına da cabası. 320 millik mesafeyi ancak 38 günde kat ederler. Boğazın çıkışını bulduklarında demir adam Macellan göz yaşlarını tutamaz. Amerika kıtası ile ‘Ateş Toprakları’ arasında yer alan, denizcilerin korkulu rüyası bu boğaz, tarihe onun adıyla geçecektir.
28 Kasım 1520’de top atışıyla selamladıkları yeni okyanusa doğru yelken açarlar.
23 gün boyunca Güney Amerika kıyılarından fazla uzaklaşmadan kuzeye doğru giderek 1600 mil yol kat ettikten sonra batıya yönelirler. Boyutlarını hiç bilmedikleri bu “su çölü”nde zorlu bir sınav onları beklemektedir. En ufak bir kara parçasına rastlamamış olmalarından endişelenen Macellan rotayı kuzeybatıya, Ekvator’a doğru çevirir. Deniz sakindir ama açlık ve yokluk onlarla birliktedir.
Seferin vakanüvisi İtalyan Pigafetta çaresizliklerini şöyle anlatır:
“Sonunda açlıktan ölmemek için halatlar yıpranmasın diye büyük seren direğinin üzerine kaplanmış sığır derisini yedik… Köseleyi yumuşatmak için dört beş gün denize sallandırıyor, sonra da kömür ateşine tutup mideye indiriyorduk.”
6 Mart 1521’de nihayet kara görünür. Guam Adası’na demir atıp yiyecek, içecek temin ederler. Bir hafta sonra Filipinler’in Şamar Adası’na çıkarlar. Hastalar karaya taşınır, mürettebat güç toplar…
Macellan, ‘Baharat Adalarına’ doğru yola koyulmadan önce, Massava Adası’nın kralıyla yaptığı anlaşmaları adaların daha büyük krallıklarıyla da yapmak ister. 7 Nisan’da takımadaların en büyüğü Cebu’ya vardıklarında Macellan hayatının en büyük hatasını yapacaktır: İspanya kralının müttefiki olmayı ve Katolikliği benimseyen ya da benimser gözüken Cebu kralına kafa tutan komşu ada Mactan’ın asi reisine gereken ders verilmelidir…
Gözü pek 50 İspanyol’un bin yerlinin hakkından gelebileceğini göstermek niyetindedir, saldırıya geçer, 27 Nisan 1521 günü zehirli bir mızrakla Maçtan Adası’nda öldürülür.
Gemilerden yalnızca Trinidad ve Victoria Maluku Adaları’na ulaşabilir.
Tüm zamanların en büyük deniz seferi, Elcano komutasındaki Victoria’nın 6 Eylül 1522’de İspanya’nın San Lucar limanına varmasıyla son bulur: Üç yıl. 47 bin mil. Sefere katılan 265 kişiden yalnızca 18’i sağ dönmüştür.
Ne mutlu ki bunların arasında vakanüvis Pigafetta da bulunmaktadır. O olmasaydı, belki de pek çok bilgi, sonraki kuşaklara aktarılmadan yok olup gidecekti.
Macellan’ın ölümü de bir hayli hazin.
Macellan 27 Nisan 1521‘de Lapu-Lapu önderliğindeki yerlilerle girdiği Mactan Savaşı‘nda öldü. Yolculuğa para vererek katılan Antonio Pigafetta adlı zengin turist Macellan’ın ölümü ile sonuçlanan olaylara tanıklık etmiştir ve bunu anılarında yazmış:
“Sabah olduğunda 49 kişi belimize kadar gelen suya atladık ve suyun içinden kıyıya ulaşana değin iki ok atımı mesafe kadar yürüdük. Botlarımız suyun içindeki kayalardan ötürü daha ileri gidemiyordu. 11 adamı botları korumak üzere geride bırakarak devam ettik. Kıyıya ulaştığımızda 1500 kadar yerli üç bölüm halinde gruplanmıştı. Bizi gördüklerinde savaş çığlıkları atmaya başladılar. Tüfekli adamlar ve okçular yarım saat kadar savaştılar, ancak bir işe yaramadı. Kaptanı tanıyan bazıları üzerine saldırdı ve kafasından miğferini düşürdüler. Bir yerli yüzüne doğru bambu bir mızrak savurdu, fakat kaptan kargısıyla onu derhal öldürdü, kargıyı vücudunda bırakarak. Sonra kılıcına el attı fakat yarıya kadar çekebildi, çünkü bambu mızrakla kolundan yaralanmıştı. Bunu gören yerliler topluca üstüne çullandılar. Biri sol bacağına bir pala ile vurdu, bu, kaptanın yüzüstü düşmesine sebep oldu. Derhal üzerine bambu ve demir mızraklarla, palalarla saldırdılar. Bizim ışığımızı, aynamızı, yardımcımızı, gerçek önderimizi öldürene değin. Onu yaraladıklarında hepimizin botlara bindiğinden emin olmak için birçok kez geriye dönüp baktı. Sonra onu ölü bir şekilde geride bırakarak biz yaralanmışlar, yenilmişler, elimizden geldiğince, hareket etmeye başlayan botlara doğru çekildik…”(alıntı)
Başka bir kâşifin hayatında buluşmak dileğiyle…
Nazan Şara Şatana
İlgili Haberler
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iştiraki Spor İstanbul tarafından organize edilen Türkiye İş Bankası 46. İstanbul Maratonu, bu yıl 3 Kasım Pazar günü koşulacak. 40 binin üzerinde kişinin katılması beklenen İstanbul Maratonu, sürdürülebilirlik ve bağış konusunda ilklere imza atacak. Giysi Kumbarası projesi ile sporcuların temiz ve kullanılabilir kıyafetleri yeniden hayat bulacak. 46. İstanbul Maratonu ayrıca en […]
Cumhuriyetin ilanının 101’inci yıl dönümünde kutlamaların İstanbul’daki merkezi bu yıl da Kadıköy oldu. Bağdat Caddesi’nde yapılan Büyük Cumhuriyet Yürüyüşü’ne yüz binlerce kişi katıldı. Yürüyüş sonunda konuşan Kadıköy Belediye Başkanı Mesut Kösedağı “Cumhuriyet bu ülkenin evlatlarının en büyük ve en kıymetli mirasıdır. Bu mirasa sonsuza kadar sahip çıkacağız” dedi Bağdat Caddesi’nde düzenlenen Cumhuriyet yürüyüşleri ile her […]
Bitiyatro ve Nejat İşler’in (Meddah) ortak yapımcılığında Fil Rüyası, 11 Kasım’da Baba Sahne’de prömiyer yapıyor. Günsu Özkarar’ın Galata Perform’un eğitimleri sırasında yazdığı bu oyun, Sınırlar Ötesi Tiyatro 11. Yeni Metin Festivali’nde okuma tiyatrosu olarak gösterime sunuldu. Bir terapist ile danışanın seanslarında ortaya çıkan güven, sadakat ve aşk temaları çerçevesinde bilinçaltına bir yolculukla başlayan oyunda terapiyle […]
İngiliz Sömürüsü ve Zulmüne Karşı Efsanevi Bir Kahramanlık Destanı “İslam’ın Kılıcı” Türkiye’de Vizyona Giriyor: “İslam’ın Kılıcı”, 1 Kasım’da Türkiye sinemalarında izleyiciyle buluşuyor. Aksiyon ve macera dolu bu destansı film, cesur bir savaşçının İslam’ın kutsal değerlerini korumak ve İngiliz sömürüsüne son vermek için çıktığı nefes kesen mücadeleyi anlatıyor. İLGİLİ HABER Küçükkaptan, Cumhuriyet Bayramı’nda herkesi Çamlıca […]