Deneme Bonusu Veren

Slot Siteleri: Hayalleri Gerçekleştiriyor

SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ

MOBİL UYGULAMALARIMIZ

Kadıköy Gazetesi

Paylaş
veya
aşağıdaki bağlantıyı paylaşın:
Anasayfa Genel Flaş

“Cumhuriyete erkek olarak doğdum, monarşide kadın oldum”

Yayınlanma:
ABONE OL

“Cumhuriyete Erkek Olarak Doğdum, Monarşide Kadın Oldum”
Travestiler Kraliçesi Sisi, Hülya Okur’a konuştu. İşte röportajdan bazı çarpıcı başlıklar: “Babam taş fırın erkeği olamadı…Ergenekon’un adı ‘Yüzsüzler’ olmalıydı…AKP, geleceğe ümitle bakmamızı sağladı…AKP’den cinsiyet açılımı bekliyorum…Gezi olaylarının tek suçlusu, Kadir Topbaş’tır…Mecliste olsaydım ilk tesettürü ben giyerdim…Sarıgül olmazsa AKP kıl payı kazanır

 

“O, arkasından yağmuru getiren bir rüzgar…O, kalbinde korku olmayan bir Amine…O, evinin direği bir Asiye…O, herşeyi Allah’tan bilen bir kul…O, bedenini iki ile çarpmış bir insan…O, beli bükülmüş ama bileği bükülememiş bir Hanya…O, tacını ruhunda taşıyan bir Melike…O, kendini ararken, insanlara adres sormayan bir yolcu…O, delikanlılığını hiçbir şeye değişmeyen bir Nisa…O, ruhunu satılığa çıkartmayan daimi bir alacaklı…O, kendi içinde çoğalan bir dünya…O, sevapları seven bir günahkar…Seyhan Soylu sizlerle…”

“ANNEM AMELİYAT OLDUĞUMU ÖĞRENİNCE, ‘YIKTIN BENİ’ DEDİ”

“KENDİMİ İNSAN OLARAK KABUL ETMİYORUM, BİR MAHLUKATIM”

“GERÇEK HİZBULLAHIM, ALLAH’IN ASKERİYİM”

1973’te İstanbul’da doğdunuz. Anneniz, öğretmenlikten ayrılıp oryantal olan eski bir CHP üyesi, öyle mi?

CHP’li olduğu doğru. Ben kişisel sohbetlerimde de, televizyon programlarında da kendimi tiye alırım, 28 Şubat’ı bana sorduklarında da dalga geçen cevaplar verdim, insanlar beni kahraman yaptı, “Evet gizli kahramanıyım” dedim, aslında ben ironik yani toplumun yaralarını dile getirirken, insanların beni kafalarına oturttuğu yerden cevap veriyorum. Eğer bana sorularında herhangi bir yükleme yapmazsan, yönlendirmeli değil de, gerçek Seyhan Soylu olarak cevap veriyorum. Bana dediler ki, “Anneniz dansöz mü doğru mu?” “Evet dedim annem oryantaldir” Halbuki annem karşılama bile oynayamaz. Erkek gibi bir kadındır. Annem de röportajı okuduğunda güldü. Ameliyat olduğumda anneme bile ironik bir cevap vermiştim, kişiliğimde var bu. Londra’dan anneme telefon açtım, “Anneciğim ben ameliyat oldum” dedim, “Yıktın beni” dedi, “Anneciğim bende nasıl bir şey varmış ki, seni bile ayakta tutuyormuş” dedim. Bedenimiz bizim, ruhumuzun elbisesi. Rengi, dini, etnik kimliği hiç önemli değil, bizim nerede doğduğumuz önemli değil, nerede doyduğumuz önemli. Bizim kimden olduğumuz değil, nasıl olacağımız önemli. Ben hala kendimi insan olarak kabul etmiyorum, insan olduğumu hiç düşünmüyorum. Ben hala bir mahlukatım, Rabbime hizmet ediyorum, ben gerçek Hizbullah’ım, Allah’ın gerçek askeriyim. Allah’a aracısız olarak şükredip, bedenimle değil ruhumla secde eden biriyim.

“BEN HİÇ PRENSES OLMADIM”

“KARANLIKLARDAN HEP ÜRKTÜM”

Ama bedeninin sesine de kulak veren birisiniz. Bedeniniz dışında dünyayı anlamanıza, tanımanıza yardımcı olan sesler nelerdi? Karanlıklar prensesinin doğuş, başkalaşım öyküsü nasıldı?

Ben hiç prenses olmadım, o karanlıkların içinde yürüyen bir yolcu oldum. O yola giderken karanlıklardan hep ürküttüm, insanların bakışlarından ürktüm. Bana olan ses tonlarını dinleyebilmek için, beni gerçekten sevdiklerini dinleyebilmek için duyularımı geliştirdim, ruhumu geliştirmeye çalıştım, ben olmaya çalıştım, öz benliğime çekirdeğime döndüm. Daha sonra baktım ki, çok ben olunca biz olmak lazım, biz’in eksikliğini hissettim ve toplumda biz olmayı öğretebilmek için de, ön plana çıkmak zorunda kaldım. Ruhum beni, kendi misyonumu temsil eden insanların sembolü, rehberi olmak istedim. Zaten Kuran’ı Kerim de yol demektir, rehber demektir, İslam da, insan demektir, bizim insan olabilmemiz için doğru yoldan ilerleyebilmemiz lazım.

“İNSANLARI CİNSEL KİMLİĞİME HAZIRLAMAK İÇİN YALAN SÖYLEDİM”

“YAŞAYAN, CANLI BİR PİNOKYOYUM”

Doğru yolu bulmanızda geçirdiğiniz aşamalar çok önemli. Siz transeksüeller kraliçesi olarak ünlenseniz de, aslında yaşadığınız şeyin bir cinsiyet değişimi olduğunu, doğuştan çift cinsiyetli yani Hermafrodizim durumundan ötürü 16 yaşında operasyon geçirdiğinizi söylüyorsunuz.

Yok, onu da yalan söyledim. İnsanlar, karşındakinin Hermafrodit olduğunu bilince çok çabuk kabul ediyor ama erkekten cinsiyet değiştirdiğini çok çabuk kabul edemiyorlar. Bir nevi vücudun fermantasyonu o. Vücut formasyon değiştiriyor. Ben uzun kollu bir ceket giysem, kollarını kısaltmaz mıyım? Onun gibi düşünmek lazım. Onun için cinsel kimliklere hazırlamak için bu yalanı söyledim. Ben aslında yaşayan canlı bir pinokyoyum.

“KENDİMİ ARIYORUM”

Bu değişim sürecini de içine kattığımızda, kendinizi bulabildiniz mi diye sormak istiyorum

Ben kendimde değilim ki, kendimi bulabileyim! Ben kendimi, öz benliğimi, çekirdeğimi arıyorum zaten. İnsanın tekamül olabilmesi için varoluşunda acıları, sıkıntıları, kahpelikleri, puştlukları görmesi lazım, bunları gördüğünüz zaman gören göz değil, görünen göz oluyorsunuz. Mesela 28 Şubat süresince beni de komisyona çağırsınlar diye kendimi yırttım. Tebligat çekerek çağrıldım.

“ANNEMDEN DE, BABAMDAN DA ÇOK MEMNUNUM”

“BABAM TAŞ FIRIN ERKEĞİ OLAMADI”

“GEN BABAMIN DOĞRU BABA OLDUĞUNA İNANIYORUM”

Aile mevhumundan biraz daha söz edelim. Mail Büyükerman’ı havaalanı çıkışı karşıladığınızda: ‘‘Mail Büyükerman benim manevi babamdır” demiştiniz. Gerçekte sevip saydığınız bir aileniz olsa da, dışarıdaki aile arayışınız nedendi? Eğer mümkün olsaydı kendiniz için nasıl bir anne-baba profili çizerdiniz?

Ben annemden de babamdan da çok memnunum. Babam rahmetli konsolosluk mezunu idi, annem de öğretmendi. Birisi (annem) Anadolu’nun bağrından kopmuş eski bir öğretmen, diğeri (babam) 400 yıllık bir İstanbul beyefendisi. Masaya oturduğunda röpteşambırı, fuları ile otururdu. Babam biraz taş fırın erkeği olamadı anneme karşı. Bizde taşfırın hep annem oldu. Onun için de biraz annemin, biraz babamın karakterini aldım. Onun için ben kordon bağımın doğru annede olduğuna, tekamülümün ve Rabbimin doğru rahme beni bıraktığına inanıyorum. Süleyman Demirel’in zekasını, bilgisini çok severim, toplumun baba dediği adama hepimiz “baba” diyebiliriz ama öz çekirdek babamı sorarsanız, gen babamın doğru baba olduğuna inanıyorum. Çünkü etrafta halen şam babası var. Şam fıstığının çok yendiğinde kilo aldırdığını düşünürüm. Büyükerman’ı da çok severim, kendisiyle bir meclis röportajı yapmıştım, meclise gittiğimde, “Sen çok akıllısın, senin bu mecliste olman gerekir, geç benim koltuğuma sen vekil ol, ben sana sorular sorayım” dedi, sonra sevdik birbirimizi, mütevazi bir adam, meclisin bahçesinden bana çiçek kopardı ve orada “Çiçekler koparılmaz” yazıyordu, koparmış olduğu gülleri kafama taktım, ikinci kere meclise gittiğimde de, kafamda gülle meclis komisyonuna gittim. Onu hatırlatmak içindi.

“ÇOCUĞUNUZ TERÖRİST BAŞI MI, TRAVESTİ Mİ OLSUN?”

“İso” isminde bir kitap projeniz vardı, üçüncü cinsiyetle ilgili. Cinsiyet değişimini kabul etme hususunda ailelerin tutumunda bir ilerleme görüyor musunuz? Böylesi durumlarda Aile, çocuğu için en doğruyu düşünmeyi bırakmalı mı?

İso aslında, bir bedende iki ruhun olması anlamında kullanıldı. Abdullah Öcalan, travesti olsaydı ne olurdu, erkek oldu ne oldu? sorusuna yanıt aradım. Yani çocuğunuz erkek olup dağa kaçıp, terörist başı mı olsaydı, yoksa İstanbul’a kaçıp travesti mi olsaydı? Hangisinin topluma zararlı olduğunu anlatan bir kitap. Benim hayatla ilgili ironilerim var. Kitabımın adını da, Apo değil de, İso yaptım. Eğer Öcalan, kendi kimliğini değil de, benim kimliğimi taşısaydı, Türkiye’deki zorlukları çekerdi, arasındaki farkı görürdü, Öcalan mı, onun temsil ettiği insanlar mı daha çok zarar görüp, toplum baskısı gördü, 3.,5. Plana atıldı, yoksa benim temsil ettiğim insanlar mı daha çok darbe gördü? Onunkiler sevgiden, aileden yoksun değildi, sıcak ocakları vardı, ağlayacak omuzları vardı, benim misyonunu temsil ettiğim insanlar; kimsesizdi, dolaşan birer ruhlardı. Abdullah Öcalan, öyle olmasaydı, böyle olsaydı ne olurdu diye terörist başı mı, travesti mi olmasını isterdiniz çocuğunuzun diye insanlara soracağım bir soruydu. Kitabın kapağında ben, saçlarım olacaktı, bir de makas koyacaktım, kararı halk verecekti, ister saçını kesip terörist yapacaktı, isterse makyaj yapıp kadın olarak rafa koyacaktı. Teneke kızlar diye bir kitabım var, 2014’te çıkıyor, onu da teneke kutulara koyacağım, ilk kez bakkalda satışı yapılan kitap olacak. 28 Şubat ile ilgili bir kitabım var, “Bizde Şubat 31 çekiyor” diye.

Onu komisyona giderken pardösünüzün arkasında da göstermiştiniz.

Çünkü o Sezar’ın suçu. Aslında ayların suçu yok, insanların suçu var. Şubat 30 çekse ne olur, 31 çekse ne olur, önemli olan ne çektiği değil, çekilen derttir, demek istedim.

“FADİME ŞAHİN’İ, MÜSLÜM GÜNDÜZ’Ü, ALİ KALKANCI’YI HİÇ GÖRMEDİM”

“GEZİ OLAYLARINDA TAKSİM’DEN YOLUMU DEĞİŞTİRDİM”

28 Şubat ile hesabınız neden kapanmadı?

Kapanmaz, bir de kafama taç taktım, Nimet Çubukçu’ya hediye etmek için. Nimet Hanım bana rahatlığımdan dolayı biraz gıcık da oldu orada. İnanamadı benim Fadime Şahin’i, Müslüm Gündüz’ü, Ali Kalkancı’yı görmediğime. Ben hayatımda hiç görmedim, onlar sordu ben cevap verdim, “Fadime Şahin ile çok iyi dostmuşsunuz, program yapacakmışsınız” dediler. Ben onların içerisinden yalnızca Emire Kalkancı’ya televizyon programı teklif ettim, onun haricinde bir yada iki defa gördüm, diğerlerini hiç görmedim, Fadime Şahin ile hayatımda karşılaşmadım, Müslüm Gündüz’ü tanımam, insanlar bir anda diğerleriyle isimlerimi andılar. Onu pavyondan aldığımı söylediler, hayatımda ben pavyona gitmedim ki. Müslüm Gündüz, Taksim’e çıktığında, asayı yerlere vurduğunda altımıza s…yorduk ne oluyor diye, insanlar bugünlerini unuttu, domuz bağlarıyla gömüldüklerini unuttu, insanlar Atatürk’e veledi zina diyeni unuttu, onlar yargılanmıyor. Gerçekten suçlular aranıyorsa ayrıştırılmalı. Ben kendimin temiz olduğunu biliyorum. Bir tane telefon konuşmamı, düzenbazlığımı, devleti bölme planımı kim görürse, çıksın. Ben Gezi olaylarında, Taksim’den yolumu değiştirip, Okmeydanı’ndan gittim ki, aman deyim işin kahramanı ben olmayayım!

“BEN GÖNÜLLERİN KAHRAMANIYIM”

“TACI NİMET ÇUBUKÇU’YA TAKMAYA GİTTİM”

“NİMET ÇUBUKÇU, MECLİSİN ŞU ANDAKİ KRALİÇESİ”

Kahramanlığı da sevmiştiniz halbuki!

Kahramanlığı seviyorum. Ben gönüllerin kahramanıyım. Bir de alnımdaki yıldızla ilgili bir soru geldi, “Alnınızdaki yıldız sizin rütbenizmiş” diye bir soru. Ben de dedim ki, “Alnımdan bir paşa öptü, busesi orada kaldı” ve yazdı. Onun için kafamda bu taçla bu kadar rahat gittim. O tacı da Nimet Çubukçu’ya takmak için gittim. Nimet Çubukçu bana göre meclisin şu andaki kraliçesi. Söylediklerime inanamadı. Bu olayların ilk başı Melih Gökçek’ten çıktı, Gökçek, dönemin denizcilikten sorumlu devlet bakanı Gürcan Dağdaş ile ilişkim olduğunu söyledi. Manşetlere çıktı, Gürcan bey benim ağabeyim olur, birkaç kez ticari sohbet etmişimdir, bilgi almışımdır, bilgi vermişimdir, benim tanıdığım tek bakan Gürcan bey değil, hepsinin metresi olmama imkan var mı? Aralarındaki polemiğe beni soktular. Şevket Kazan’a göre ben Telaviv’e gidip, Genel kurmay başkanı, MOSSAD başkanı oturmuşuz proje yapmışız. “Ben hayatımda hiç gitmedim ama bir kere gideceğim” dedim, komisyondan çıkıp İsrail’e gittim.  Şevket Kazan, onu yanlış yönlendirdiklerini Emine Şenlikoğlu’na söylemiş.

“AKP’NİN İKİ DÖNEMİ TÜRKİYE’NİN GELİŞMESİNDE ÖNEMLİ ROL OYNADI”

“AKP, TÜRKİYE’NİN YARINLARA DAHA İYİ GÖZLERLE BAKMASINA NEDEN OLDU”

Kitaba dönecek olursak, İso, çocukların yetişmelerinde bir tez niteliği olabilmesini istedim ama bundan 20 yıl önce hayata bakış çok farklıydı, kültür-medeniyet okudukça, sevdikçe olur. Bu kargaşanın insanlar arasında olduğuna inanıyorum. Toplumun ayrıştırılmasına, ötekileştirilmesine karışıyım. AKP’nin bu iki dönemde yer alması, Türkiye’nin gelişmesinde çok önemli rol aldı. Yalnızca sosyo ekonomik olarak değerlendirmiyorum ben bu konuyu, insanların hayata bakış açılarını değiştirdi. Kanal7 ve diğer muhafazakar kanallarda bir tane kadın bile konuk olamazdı, günahtı. Şimdi haber bültenlerini dahi hanımlar sunuyor. Kadının geri plana değil ön plana geçmesi gerektiğini fark ettiler. Diğerleri de; herkes soyunuyor dökünüyor, o onla birlikte oluyor, o onu götürüyor bunlar da dejenerasyona yol açıyordu. Aslında ortada buluşulması için gerekliydi bu süreç. AKP’nin iktidarda iki dönemde yapmış olduğu, kendi temsil etmiş olduğu muhafazakar kanadın ve radikal, dinci kanadın daha ılıman hale gelmesini, karşısındaki insanı daha iyi anlamasına, söylemlerini geliştirmesine, saygı duymasına sebep oldu. Bence AKP hükümeti, Türkiye’nin yarınlara taşınırken insanların daha iyi gözlerle bakmasına, tebessüm etmesine sebep oldu.

“AKP’NİN CİNSİYET AÇILIMI DA YAPACAĞINA İNANIYORUM”

“FATMA ŞAHİN MAKAMINI HAK ETMİŞ BİR HANIMEFENDİ”

“İNSAN, İNSAN OLMAYI BİLİRSE, SİYASET DAHA DA RENKLENİR”

“BEDENİMİZ RUHUMUZUN KOSTÜMÜDÜR”

Ben de Fatma Şahin’in politikaları üzerinde duracaktım. Geliştirdiği panik butonundan ilk faydalanan uğruna cinsiyet değiştirip, evlendiği kocası tarafından şiddet gördüğünü ileri süren 40 yaşındaki transseksüel Öykü Özen’di. Sizce hükümetin bu konudaki politikaları samimi mi, hakkını verdiğiniz hususlar var mı?

Fatma Hanım çok başarılı bir siyasetçi, zaten geçmişinde de kadın kolları genel başkanlığı olduğu dönemde de kadın hakları ile ilgili başarılı çalışmalara imza atmış. Mevcut makamını da hak etmiş bir hanımefendi. İnsanların bedenleri birer kostümdür, önemli olan ruhlarının acımamasıdır. Sayın Bakan bir transseksüelin yarasına çare olmuştur, bu da İslami açıdan, muhafazakâr kanadın hemcinslerine de, başka cinslere de hoşgörülü davranabileceğinin bir adımıydı. Yani aslında AKP’nin Kürt açılımı ve demokratikleşme açılımının yanına cinsiyet açılımını da koyacağına inanıyorum ben. Zaten demokrasi demek, azınlıkların haklarına da sahip çıkmak demek, temel hak ve özgürlüklerine de sahip çıkmak demek. Onun için bu adımların çok çabuk atılacağını, milliyetçi söylemlerin yer değiştirdiğini, Milliyetçilik, vatanseverlik, ulusalcılık söylemlerinin yalnızca belirli partilere endeksli olmadığını gösterdi. İnsan, insan olmayı bilirse, siyaset daha da renklenir. İşte o zaman Cihangir’deki merdivenleri gökkuşaklarına boyamaya gerek yok, zaten ruhumuzun gökkuşağı etrafımızı saracaktır.

TRANSSEKSÜELLER DE KAMUSAL ALANDA ÇALIŞABİLMELİ”

“HUMEYNİ TRANSSEKSÜELLERLE İLGİLİ FETVA VERDİ”

Ak Partinin gökkuşağı renklerinde bir eksik var mı? Fatma Şahin ‘Eşcinsellerin sorunları konusunda aile değerlerini sarsmadığı müddetçe her türlü desteği vermeye hazırız’ demişti. Yani evlenemez, kamusal alanda yaşayamaz kuralının devam edeceğinin bir işareti mi bu açıklama?

Hayır ben zannetmiyorum. Fadime Şahin’in bu adımı ile birlikte kamusal alanda, nasıl tesettürlü kardeşlerimizin çalışabilmesi nasıl mümkünse, transseksüel bir arkadaşımızın da, sokakta fuhuş yapmaktansa halka hizmet etmesine yer açacağından eminim. Cinsiyet, mezhep, kimlik gözetmeden insanlara iş olanaklarının sağlanabileceğinin adımıydı bana göre. Kötü niyetle bakmıyorum. Şeriatın olduğu ülkelerde bu konuda esneklik var, hatta Humeyni bu konuda fetva verdi. “Bir insanın ruhuna Allah tarafından kadınsı duygular gelebilir, o insan cinsiyet değiştirdiği zaman evlenebilir, izdivaç yapabilir ama zina yapamaz” dedi. Bir insan bedenin yargılanması, Allah’ın yaratmış olduğuna karşı çıkmaktır. Humeyni fetva verirken, devletin bütçesinden transseksüellere ameliyat parası, çeyiz parası verdi. 250 bin tümen. Bu da yaklaşık olarak 50 bin dolara tekabül ediyor.

“DÜNYANIN EN AĞIR MESLEĞİ FAHİŞELİK”

Fuhuş yapmalarındansa kamusal alanda çalışmaları istenmelidir dediniz “Ben bu zekaya sahip olmasaydım Harbiye’de fuhuş yapıyor olurdum” demiştiniz. Cinsel yaşamına odaklanan bir insan, çok mu savunmasız olur, Cinsel tercihin uzantısı neden kötü yol, seks işçiliği?

Dünyanın en ağır mesleği fahişelik. Bir gün Bülent Ersoy ile kavgalıydık, bir plak şirketi sahibi bizi barıştırdı,  hasta ziyaretine gidiyorduk, yolda travestileri gördü, “Aman çekil, soldan gidelim” dedi. Ben de Bülent Hanıma: “Valla sana bir tane çekerim…aklın gider. Senin sesin, benim zekam olmasaydı onlardan ne farkımız olacaktı?Allah’ın onlara çizmiş olduğu yol, bizlerle aynı, yalnızca onlar tali yola sapmışlar, biz otobanda gidiyoruz, kendini onlarla ayrıştıracağına, onlarla bütünleşmen lazım” dedim. Dün ağır mesleği seks işçiliği olduğundan ne yollardaki travesti kardeşlerim, ne de o cinsiyete taşınıp içine kapanmış, kimliğini ortaya koyamayan insanların bu mesleği icra edebileceğini düşünmüyorum. Onun için “Sen tanrı katında günaha giriyorsun, sen ben sahip çıkmazsak kim çıkacak” dedim.

“AHMET HAKAN’I ATATÜRK’ÜN ZEVCESİ YAPMAK İSTEDİM”

“RUHUMU ŞEYTANA TESLİM ETMEDİM”

Engin Ardıç, “Mutluluğu, seviştikten sonra bir tek kağıtla sarmak” olarak tanımladığınızı yazmıştı. Aşka inancınız tam mı, ilkinden bu yana aşık oluşunuz değişti mi?

Engin Ardıç kalemini sevdiğim bir adamdır. Ahmet Hakan ile de bazen atışırız. Engin Ardıç benimle ilgili bir yazı yazmıştı, “Cumhuriyet dönmesi” diye. Ben de bir yazı yazdım: “Ben hiç olmazsa cinsel kimliğimden döndüm, o şahsiyetinden, ruhundan, kaleminden döndü” dedim. Bu daha ağır. Bir çantayı ters çevirirseniz yine kullanırsınız. Ama ruhunuzu ters çevirirseniz, ölürsünüz. Ben ölü yaşamaktansa; nefes almayı, toplumla kucaklaşmayı seviyorum. Onun için de Engin Ardıç’a böyle bir gönderme yapmıştım. Ahmet Hakan da benimle ilgili “Şeytanın alametlerinden biri” dedi. Evet şeytani bir zekaya sahibim ama ruh olarak hayatım boyunca ruhumu şeytana teslim etmeyen biriyim. Ahmet Hakan’a da, cumhuriyet kadınları ile ilgili bizi eleştirirken dedim ki, “Bu kadar atıyorsunuz tutuyorsunuz, siz de destek verin, seni de kadın kılığına sokalım, seni de Atatürk’ün ilk zevcesi yapalım, senin yerine kimsesiz çocuklara 10 bin TL bağış yapayım” dedim. Engin Ardıç’ı ve Ahmet Hakan’ı başkalarını eleştirirken, acımasız olsalar da doğruluk payı ararım. Ama acımasızca eleştirmek doğru değil.

“CUMHURİYETE ERKEK OLARAK DOĞDUM, MONARŞİDE KADIN OLDUM”

“ANARŞİST DUYGULARIMI BİREYSEL YAŞAMAYI SEVMİYORUM”

Cumhuriyet kadınları projesini cumhuriyet mitinglerine dönüştürme arzunuz vardı. Bu projenin yer aldığı bilgisayarlarınız, CD’lerde suç unsuru aranmış ama bulunamamıştı. Siz gerçekte de Cumhuriyet kadını mısınız?

 

 

Ben cumhuriyete erkek olarak doğdum, monarşide kadın oldum. Onun için dengeyi korumak lazım. Cumhuriyet kadınları, cumhuriyet kurulduğu tarihten bu yana ilk avukatımız, ilk şairimiz onları anmak içindi. Kadın her yerde kadındır. Monarşide de, cumhuriyette de, İslami rejimde de kadındır. “Cumhuriyet mitinglerini döndürdüler” dedim ama  cumhuriyet mitingleri zaten vardı. Ben Anadolu ateşi gibi bir proje yaratalım dedim. Tiyatral hareket edip, onların kopyası olmayalım, dedim. Türkiye’nin çok ünlü mankenleri iştirak etti, selebitileri başrollerde oynadı, festival gibi bir organizasyon tasarladık, olayı mitinge başladım. Ben anarşist duygularımı bireysel yapmayı, toplumsak hareket etmeyi sevmiyorum çünkü toplumsal hareket edildiğinde güç dengeleri değişiyor, bir anda haklı iken hakkınızı arar değil, suçlu duruma düşüyorsunuz.  Türkiye cumhuriyeti kurulduğundan bu yana darbelerle mücadele etmiş, ufkumuzu açmamız lazım.  Cumhuriyet kadınlarına operasyon oldu, Ergenekon kapsamına sokuldu, bir gittim ki Nurseli İdiz de nezarethanede. “Yaktın beni sisi” dedi, “Buradan çıkınca kahraman olacaksın” dedim. “Ne diyorsun be m..yak?” dedi, “O zaman ne korkuyorsun, biz cumhuriyet kadınlarını yaptık, bizi yargılamaları için, Sabiha Gökçen’i getirmeleri lazım buraya, Emel Gazimihal’i getirmeleri lazım, ölmüş insanlar bizim hakkımızda ifade veremez, yırttık biz, biz yargılansak yargılansak telif haklarından yargılanırız” dedim.

“İLK ÇIPLAK PROTESTOYU BEN YAPTIM”

“ÖZAL’IN KARŞISINDA SOYUNDUĞUMDA KİMLİĞİM ERKEKTİ”

Ben toplumsal hareket etmem çünkü hak ararken suçlu duruma düşüyorum derken çok haklısınız. 12 Eylül sonrasında Güneş Taner’i protesto etmek için Turgut Özal’ın karşısına geçip soyundunuz, bu da aynı bakış açısının tezahürüydü sanırım. 

Orada ne yaptım? O tarihte önemli bir gazetenin (şu an iktidar yanlısı olan bir hatun bir gazetenin başındaydı) aradılar beni, “No no no tişörtünü eşcinseller giyiyor, demokratikleşme adına referandumu protesto eder misin?” tabi ben de ‘ederim’ dedim. Hoop üstümdeki tişörtü bir çıkarttım, gittim sarıldım Özal’a. Dünya basınında yer aldı, ilk çıplak protestoyu ben yaptım, o zaman insanlar yargılayamadı çünkü cinsel kimliğimi değiştirmediğim suç sayılmadı, çünkü cinsel kimliğimi değiştirmemiştim, “Ben bağrımı açtım, kadın değilim ki ben” dedim. Aslında protestom kimlikle ilgiliydi, kadın kimliği verilmesiyle ilgiliydi. Kimliğim erkek ama kadınım. Bu doğru bir şey değildi, onun protestosuydu. Konu referandumdu, referandumun içinde demokratikleşme diye bir çılgınlık yaptım, bugünlerde yaptığım şey için utanıyorum. Ne kadar protesto edersen et, bir nevi teşhir ama bunu 18 yaşlarında anlayamıyorsunuz. Mehmet Ağar o zaman asayiş şube müdürüydü, paket ettiler götürdüler şubeye, bir güzel de dövdüler, komposto ettiler bana ama sonra da bana inandılar, emniyet müdürü jest olsun diye elinde çiçekle geldi. O zaman da adamla beni sevgili zannettiler.

İntikamınızı böyle aldınız.

“GEZİ OLAYLARININ TEK SUÇLUSU, KADİR TOPBAŞ’TIR”

“BAŞBAKAN GEZİ’YE ALET EDİLMEMELİYDİ”

Aslında intikam değil. İnsanlar döven adamı övüyorlardı, sonra o adamın vicdanı rahatsız oldu, özür dilemeye geldiğinde de bu sefer onu eleştirdiler.

Toplumsal protestodan kaçınıyorsunuz ama Gezi Parkındaki genç hareketi desteklediniz.

Çok destekliyorum. Ben Gezi Parkındaki ilk 5 günü destekliyorum. Belediyenin çadırları yıkmasına, çocukları tartaklamasına taraf olamam. Yeşil harekatı destekliyorum. Bana kalırsa Sayın Başbakanı bu işe alet etmemeleri lazımdı. Kadir Topbaş’ın Başbakan’ı zor durumda bırakmaması lazımdı. Bana göre burada tek suçlu varsa, Kadir Topbaş’tır. Kadir Topbaş, gençlerle konuşup, simülasyonla projeyi anlatması lazımdı,  500 tane ağaç sökülecek ama 15 bin tane ağaç dikilecek, diyebilirdi. Ağaçların nakil olacağı yerler konusunda açıklama yapabilirdi, o çocuklar da fevri hareket etmezdi. Eylemi ılımlı halde sonuçlandırabilirlerdi. Kadir Topbaş sahip çıkamayınca, Başbakan müdahale etti. Ben İstanbul Büyükşehir belediye Başkanı olmuş olsaydım,  Başbakanımı böyle bir mevzuya alet etmezdim.

“İYİ Kİ BU DÜNYAYA ÇOCUK DOĞURMAMIŞIM”

“BU DÜNYAYA ÇOCUK GETİRMEK BİR RİSK”

Nesil yetiştirmek sizin için çok önemli. 20’e yakın çocuğu okuttuğunuzu biliyorum. Bir evlilik geçti başınızdan, 5 yıllık evli kaldığınız Murat Cenk Kırımlı’dan ayrılmanız oldukça sansasyoneldi. Hamile olduğunuzu söyleyerek, boşanmaya karşı çıkmıştınız. Çocuk sahibi olmayı ne kadar isterdiniz, bir çocuğunuz olsaydı ona nasıl bir kimlik ve cinsiyet yüklerdiniz?

Ben iyi ki bu dünyaya çocuk doğurmamışım. İnsan olgunlaştıkça fikirleri değişiyor. Türkiye’nin değil, dünyanın mevcut konjonktürü bir çocuğu yarınlara taşıyabilmek için çok meşakkatli bir yol. Bugün uyuşturucu 13 yaşında okullara düşmüş, fuhuş 15 yaşında yapılır olmuş, ‘kız’ kavramı yitirilmiş, tabi ki bir insan 19-20 yaşında bir başkasıyla beraber olur, o onun tercihidir ama biz feodal yapıdan geldiğimiz için bunu korumamız gerektiğine inandığım için, bir kız çocuğu olursa bir sürü sıkıntılarla karşılaşabilirim, bir erkek çocuğu olursa hırsızlık, uyuşturucu kol geziyor diye kaygılanırım. Yeşili koruyorsunuz, bir anda terörist oluyorsunuz. Ülkem için söylemiyorum. Bu dünyaya çocuk getirmenin risk olduğunu düşünüyorum, önce insanların kendi içinde birbirlerini sevmesi gerektiğini, ondan sonra meyve vermeleri gerektiğine inanıyorum.

“MECLİSTE OLSAYDIM İLK TESETTÜRÜ BEN GİYERDİM”

“TOPRAK BÖLÜNMEZ SÖYLEMLERİNE KARŞIYIM”

“BAŞ ÖRTÜYE GİYİM ŞEKLİ OLARAK BAKMAMIZ LAZIM”

“BAŞINI KAPAMA İLE K..ÇINI KAPAMA ARASINDA HİÇBİR FARK YOK”

“Vajinası Alnında Da Olsa, Erkeğim Diyorsa Erkektir”

İnsanların kimlikleri adına en çok neden kaygı duyuyorsunuz? Arada kalmış kimlikleri nasıl adlandırıyorsunuz, kimliğini netleştiremeyenleri, hem kadın hem erkek gibi hissedenleri, ikisinden birini tercih edemeyenleri, onların yürüyüşüne de katılır mısınız? Neye müsamahanız yok?

Cinsel kimlik anlamında doğuştan bir kadın vajinasını alnına yaptırsa, “Ben erkeğim” diyorsa, o erkektir. Bıyıklı bir adam, önünde erkek uzvu taşısın veya taşımasın, kendini kadın hissediyorsa o kadındır. İnsanlar cinsel tercihlerini kendileri yapar. Önce doğuştan genetik bir bozukluk varsa, o onun ruhuna, yetişmesine sirayet eder, zorla tecavüz edilmiş veya meraktan denemiştir, hoşuna gitmiştir, anal ilişkiye girmiştir vs…teferruatlar önemli değildir, bir insan kendini ne hissediyorsa o odur. İnsan siyasi ideolojisini ifade edebilmesi, Tanrı ile ibadet şekli gibi cinsel kimliğini ifade etmesi de eşittir. Hür irade dedikleri şey, insanın aynada kendisine baktığında gözlerini kaçırmadan o aynayla sevişmesidir. Bu kadar basit. Onun için bende böyle sınırlar yok. Ben devletin 784 bin kilometre kare toprağını, bölünmez, bütündür şeklinde söylemlerde bulunanlara da artık karşıyım. Ben de öyle söylemler yapıyordum, bence dünyadaki tüm sınırlar kalkmalı, dünya tek bir bayrak olmalı, çünkü 50 yıl sonra Avrupa Birliği uzak doğuya kadar gidecek, 100 yıl sonra dünya nasyonalist bir dünya olacak, internasyonel bir bayrağımız olacak, İngilizce konuşulacak, din-mezhep ortadan kalkıp insanlar direk olarak Tanrıya inanacaklar. 50 yıl sonranın hatalarını niye bekleyelim? Artık biraz daha olgunlaşmamız lazım. Ama devletin düzenini bozmadan, başka kişilik haklarına tecavüz etmeden, insanları rahatsız etmeden hareket edelim. Meclise tesettürlü birisinin gireceği tartışmaları var, şu an mecliste olsaydım, ilk tesettürü ben giyer çıkardım. Yani başını kapama ile k..çını kapama arasında hiçbir fark yok. Bir bez parçası olarak adlandırılan tesettür bana göre vicdani muhakemedir. Kulun Allah ile arasındaki örtünme bağıdır. Bazı insan dekolte giyinir, o onun kendi tercihidir ama öbür taraftaki tesettürlü insandan Allah’ına daha yakındır, vicdanı muhasebesini daha iyi korur, hak-hukuk yemez, çalmaz çırpmaz, başkasının kocasında, rızkında, işinde aşında gözü olmaz, işte onun vicdanındaki tesettür önemli, başındaki değil. O onun giyim şekli olarak bakmamız lazım.

“AİLEMİN İÇİNDE CEHENNEMİ GÖRDÜM”

“CENNET VE CEHENNEM BU DÜNYADA”

Tesettür sizin tecrübe etmediğiniz bir şey değil dediniz oraya da gireceğiz ama  “Ben Allah’ın cennetine tamah edenlerden değilim, cehenneminde yanmak isteyenlerdenim.” Şeklinde bir sözünüz var. Cehennemi göze almak nasıl bir psikolojinin tezahürü?

Ben zaten cehennemdeyim. Ailemle yaşadığım zaman, cinsel kimliğimle ilgili ilk tepkiyi onlarda gördüm. Yani ailemin içinde cehennemi gördüm, annemin bakışlarındaki donukluğu gördüm, sonra akrabalarım baktı bana alaycı tavırlarla, onlarda yaşadım cehennemi. Sonra komşularımda, sonra çevremde yaşadım, Hayatın içerisinde yaşadım ben cehennemi Allah’ın aşkıyla. Ruhum hep ona secde ettikçe beni mükafatlandırdı. Ruhum hep ona secde ettikçe bana “Hamdolsun” demeyi öğretti ve ben cehennemi burada yaşarken, cenneti de burada yaşayacağıma inanıyorum. Ben cennet-cehennem kavramının bu dünyada olduğuna inananlardanım. İnsan, güzelliklere doyarsa, bunu insanlara yaşatırsa, onların mutluluk enerjisini alırsa, cenneti yaşar ama o karşısındaki insandan acıları, ruhuna darbeleri yaşarsa o zaman zaten cehennemi yaşar. Tesettürlü çocukları 2 yıl okuttular sonra başlarına peruk takmalarını söylediler, onlara eziyetti bu, bu dünyada cehennemi yaşattılar.

“DÜNYA SİYASETİNDE İLK KEZ, GENEL BAŞKANIN DANIŞMANI OLAN BİR TRANSSEKSÜELİM”

“SİYASET ÇIPLAKLIK İSTER” DİYE, PLAYBOYA SOYUNDUM”

Manevi değerlerinizin çok yüksek olduğunu biliyorum; Allah beni neden böyle yarattı diye bir isyanınız oldu mu? “İslam dünyasının ilk Travestiler Kraliçesi’yim” diyerek İslam’a bu konuda nasıl bir özellik kazandırma çabasında ve ihtiyacında görüyorsunuz kendinizi?

Bundan 20 yıl önce Yunanistan’da dünya travestiler kraliçesi oldum. Ve o tarihte İslam ülkelerinde travestilerin ön plana çıkmaları imkansızdı, polisler yakalayıp saçlarını kesiyordu, şehirden şehre göç ettiriliyordu. Benim göçüm ise, başka bir ülkede taç almak oldu. O taç, kendim için değil, benim misyonumu temsil eden insanlar için alınmıştı.  “Siyaset çıplaklık ister” diye, Playboya soyundum ama çok bayağı pozlar değildi. Dünyada ilk kez playboya soyunan transseksüelim, 16 ülkeye kapak oldum, Canne’da ödül aldım 3 sene önce,  dünyada ilk bir transseksüel televizyon formatıyla ilgili ödül aldı, 16 ülkede televizyon formatlarım gösterildi. Son Doğruyol Partisinde girdim. Dünya siyasetinde ilk kez, Genel başkanın danışmanı olan bir transseksüelim. Şimdi o partide Genel Başkan Yardımcısı oldum, İnsan haklarından sorumlu Genel Başkanım. İnşallah partim başarılı transferler yapar, partide çok deneyimli kişiler var, Bakanlık yapmış büyüklerimizin yol göstericiliğinde başarabilirsek parlamentoya da ilk kez girmiş olacağız. O da inşallah bana nasip olur, bana olmazsa başkasına olsun, yeter ki ses gelsin.

“17 MESLEK BİLİYORUM”

“TÜRKEŞ’İN SİYASİ GÖRÜŞÜNÜ BENİMSEDİM”

“İNATLA ÜLKÜCÜ CAMİADA DOSTLAR EDİNDİM”

“MHP DEĞİL DE AKP’DE YER ALSAYDIM ŞU ANDA MECLİSTEYDİM”

Kendinizi bir çok mesleki alanda sınadınız, Otoparkçılık, kuyumculuk, çiftçilik yaptınız. Polislikten atıldınız. Ticarete olan ilginizin yanında, siyasetin yerini hep sıcak tuttunuz. Uzun yıllar ülkücü camia ile birlikte anıldınız, 2007 Genel Seçimleri’nde DSP’den milletvekili aday adayı oldunuz. 05,08,2013 itibariyle de DYP’nin Başkanlık divanına geçtiniz. Siyaset çıplaklık ister dediniz soyundunuz ama yine yaramadınız, neden?

17 meslek biliyorum. Ben çocukluğumda Alparslan Türkeş ile tanıştım. Benim eski patronumun arkadaşıydı. Türkeş ile aynı masada sohbet ettik, yemek yedik, çok sevdim çok sıcak bir adamdı. Ve sohbetlerinde benim ruhumu okşardı, beni severek dinlerdi, gözlerindeki sevgiyi görebiliyordum. Kendisinin bana olan hoşgörülü bakışından dolayı, onun ideolojilerini, hayata bakışını, siyasete bakışını benimsedim. Azınlıktı o zaman, %2’lerdeydi. Daha sonra Bahçeli döneminde işgüzar bir sürü insan toplandı Bahçeli’nin etrafına. Sanki bir ülkücünün cinsel kimliği önemli. Ülkücülük, devletine, vatanına, ülkülerine sahip çıkan biridir. O insanın cinsel kimliğine sahip çıkmasına gerek var mı? Eğer insan kendini taşıyabiliyorsa, istediği kimlikte cinselliğini yaşayamaz mı? bir transseksüel, “Devletimi seviyorum, milletimi seviyorum, bu vatan için canım feda olsun” diyemez mi? ülkücülüğün yalnızca MHP’ye endeksli olmadığı bugünlerde ortaya çıktı ama bundan 20 yıl önce tükaka gibi görülürdü, ha demek ki benim burada yerim olmaması isteniyor diye inatla ülkücü camia içinde dostlar edinmeye başladım. Baktılar ki, hepsi beni tanıdıkça farklı biriyim.  Kimliğimin, düşüncelerimin onlardan bir eksiği olmadığına kanat getirdiler, beni kucaklamaya başladılar ama iş, siyasette aktif göreve gelince, kapılar kapandı. Bir anda soyutlandım. Eğer ki ben o devirde, AKP ya da Refah Partisinde yer almış olsaydım, bugün mecliste milletvekiliydim. Daha hoşgörülü bakıyorlardı çünkü, bu kadar sınırlamalar yoktu.  Üst düzey Bakanlık yapmış kişiler, bana dediler ki, “senin yerin DSP, gel bizim aramıza” böyle bir teklif gelince onlarla yer aldım, fakat seçim ittifakı yapılınca, o 20 adaydan biri gösteremedikleri için, pasifize bir görevi de kabullenemediğim için DYP’den gelen teklife kulak verdim. “Siyasi bakış açınızı layık olduğunuz yere taşıyabilirsiniz” dediler, ben makam istemedim, Sayın Genel Başkanım hukukçu olduğundan dolayı, Medeni Hukukun bana vermiş olduğu yetkilere dayanarak ve vicdani muhakemesinde de kızı gibi görerek, taşıdığım kimlikle değil, taşıdığım zekayla ilgilenerek kucak açtılar, eşiyle tanıştık, genel başkan ile tanıştık, bir süre konuştuk, 2-3 ay sonra teklif ettiler, siyasete üst kademede 50 kişiden biri olarak göreve başlamaktan onur duydum. Daha sonra GİK toplantısı oldu, çoğunluk benim GİK’e girmemi istedi, el sıkıştık, deneyimli siyasetçiler Türkiye’nin yenilenmesi gerektiğini, cinsel-etnik kimliklerin teferruat olduğunu söyleyerek beni bağırlarına bastılar. Ben de onların içerisinde şimdilik tohum olarak bulunuyorum ama bana güvendikleri için bir bahçe sunacağımı biliyorum.

“CİNSEL KİMLİKLERE 1-2 YIL İÇERİSİNDE SIRA GELECEK”

“PARLAMENTODA GURUP KURABİLİRİZ”

Eşcinsellerin misyonu haline geldiniz ama bugüne kadar sayısı 500 bini bulan eşcinseller arasından 7-8 milletvekili çıkaramamaktan şikayetçiydiniz. Sizi siyasette durduran şey, Türkiye’nin gelişmemişliği mi?

Aynen. Türkiye’de daha henüz başörtülü kadınların meclise girip girmeyeceği tartışılırken, etnik kültürdeki arkadaşlarımızın isteklerine cevap verilemezken, cinsel kimliklere sıra zannediyorum 1-2 yıl içerisinde gelecek. Ve Türkiye önce kendi içinde demokratikleşme yapacak daha sonra uluslar arası düşüncelere entegre olmaya başlayacak. Bu daha bir geçiş sürecidir, ihtiyacı vardır Türkiye’nin.  Böyle bir şey yapılmış olsaydı, biz 7-8 milletvekili çıkartabiliriz, şimdi o oran artmıştır. Bize Meclisin %5’i gelir. Orada gurup kurarız. Şu an mevcut parlamentoda dahi %10 bize dahil olabilecek arkadaşlarımız olabilir. Bunu eşcinsellerle ilgili söylemiyorum. Benim olduğum yere herkes gelebilir çünkü; benim olduğum yerde özgürlük var, yarınlar, sevgi, barış, dostluk var. Bu partide olmamış olsaydım da, parlamentodan bir gurup kuracak kadar adam çıkardı.

“İSTANBUL YARIŞI; TOPBAŞ, SARIGÜL VE BENİM ARAMDA GEÇEBİLİR”

Devlet töreniyle defnedilmek de en büyük arzunuz zaten

Kesin. Ben parlamentoya girersem, son nefesime kadar orada halkın iradesi isteyecek diye düşünüyorum. Partim beni bir yerden Belediye Başkan adayı göstermek istiyorlar. Dünyada bir ilke daha imza atacak olabiliriz. Belki de Mustafa Sarıgül, Kadir Topbaş ve benim aramda sürebilir yarış. Ben girersem Kadir Topbaş alır, oylar bölünür.

“SARIGÜL OLMAZSA AKP’NİN OYU: %42”

“%42 SARIGÜL,%39 KADİR TOPBAŞ ALIR”

“GÜRSEL TEKİN, İKİNCİ ADAM DEĞİL, BİRİNCİ ADAM”

“BU SEÇİMİN BELİRLEYİCİ FAKTÖRÜ ‘BDP’ OLACAK”

“AKP’NİN OYU DÜŞECEK, SANDALYE SAYISI ARTACAK”

İstanbul’u kim alır?

Bana göre Sarıgül Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile yetinecek gibi görünmüyor, Genel Başkanlığı talep ediyor, öyle düşüncelerle de suyun iki tarafını bulandırıyorlar. Gürsel Tekin de talip, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına. Gürsel Tekin bana göre partide Kılıçdaroğlu’ndan(düşünceleri ve partiye hakimiyetiyle) daha ön planda. Bana göre birinci adam, ikinci adam değil, gölge genel başkan. Şu andaki mevcut yerini muhafaza ederek, Sarıgül’e onay verirlerse, %42 ile kıl payı kazanır, %39 Kadir Topbaş alır. Sarıgül girmezse CHP kazanamaz. Sarıgül girerse, Kadir Topbaş olursa, eğer ki BDP’den de Sırrı Süreyya girerse, yine Kadir Topbaş alır. Büyükşehir adayı Egemen Bağış bile olsa, Mustafa Sarıgül blok çıkarır. Ama Sırrı Süreyya Önder faktörü devreye girerse devreye %10 alır, bunun 2 puanı AKP’den girer, 7 puanı CHP’den gider, %6’lar da Kadir Topbaş geriler, aradan AKP sıyrılır ve alır. Bu seçimin belirleyici faktörü BDP olacak. Mersin Büyükşehir Belediyesini BDP’ye verecekler. Aysel Tuğluk, İzmir’den katılırsa CHP’nin oylarını etkiler ve aradan Binali Yıldırım çıkabilir. Eğer ki, AKP Nihat Hatipoğlu’nu Diyarbakır’dan gösterirse, Baydemir’in karşısında şansı yok. Bana göre en fazla alabileceği oy, %27’dir. Bana göre BDP’ye üç büyükşehir vaat edildi, üç büyükşehiri alacak. BDP, bu seçimlerden sonra çok farklı açılımlar yapacak, kitle partisi haline dönecek, PKK ile bağlarını yavaş yavaş kopararak tabana yayılacak, farklı insanlardan da oylar almaya başlayacak, vitrinini değiştirecek. AKP’nin yerel seçimlerdeki oyu bana göre %42. Sarıgül gibi doğru saptamalar yaparsa %39, Sarıgül gibi doğru saptamalar yapmazsa CHP’nin oyu %34’lerde kalır. Üçüncü parti MHP olur, %16’yı geçemez. Dördüncü parti BDP olur, %9,2’lere çıkar. Bu seçimin sürpriz partisi BDP.  Yerelde başarılı oldukları için AKP’nin oyu %42, Genel seçimlerde AKP’nin oyu: %37. Bugün seçim olsa %37, CHP: %34, MHP: %16, BDP:%12 olacak. Fakat AKP’nin sandalye sayısı artacak çünkü seçim barajları bölgesel olacak. Onlar da AKP’ye yarayacak, silme milletvekillerini götürecek, %5’e indirdiği an, Saadet Partisi tek başına girecek, DYP tek başına girecek. Bütün partiler tek başına girmeye çalışacak. O zaman bundan istifade edebilecek tek parti AKP olacak ve sandalye sayısı artacak, oyu düşecek, sandalye sayısı artacak.

“ATATÜRK’E,  VELEDİ ZİNA DİYENLER YARGILANMALI”

“TESETTÜRE GİRMEDİM, HİCİV YAPTIM”

Cinsel kimliğe bakışı değiştirmek için, kadını yobazların elinden kurtarmak için JİTEM’i kaynak alan strateji dergisi için tesettürlü kadınların arasına girmiştiniz. Ali Kalkancı olayını da ortaya çıkartan siz oldunuz, Erbakan’ın silkelenmesine sebep olduğunuzu söylediniz, Tayyip Erdoğan için de aynı uyanışı gerekli görüyor musunuz? 

O tarihte strateji dergisinin yayın gurubunun danışmanlığını yapıyordum, başarılı gazetecileri  işe aldık, Ayşe Önaldı gazetenin başında olacaktı, ben Amerika’ya gittim o yıllarda, bir döndüm geldim ki ortalık karışmış. Siz tesettürlü dolaşmışsınız, şunu yapmışsınız, bunu yapmışsınız gibi şeyler söylendi, sorular böyle olunca ben de istenen cevapları veririm, atar sallarım. “Tarikatlara girmişsiniz” dendi, Tarikat liderlerini, cem evlerinde dedeleri tanırım, çok da severim, feyzler alırım, sen biliyor musun benim ruhumu, hemen yargılıyorsun? Cinsel kimliğimden dolayı insanlar böyle yargılamalar yaptı, ben de “Madem kahraman arıyorsunuz, benim ulan” dedim. Zaten mecliste komisyonda da, “Bir numarayı arıyorsanız, bir numara Allah” dedim. Benim böyle bir şeyle hiç alakam olmadı, hiciv yaptım, yapmış olduğum hiciv de aslında, apoletli darbe zihniyeti olan kişilerle, onların finans kaynakları ve onlardan rant çıkartmak isteyen insanların birlikte işbirliğine Abdullah Çatlı, Hüseyin Savram’ların, Tansu Çiller’in talimatıyla Kuşadası’nda kumarhane kurmaya gittiklerinin protestosu, öğrenci kardeşlerimin okula sokulmaması için ben tesettüre giriyorum, dedim. Aslında benimki zıt eylemdi, anti-tepkiydi, o tarihte böyle bir şey söylesen kafana sıkarlar, ben de tesettüre girdim, ben yaptım dedim, baktım kimse sesini çıkarmıyor, insanlar çok memnun. O tarihte Atatürk’e,  veledi zina diyenler yargılanmıyor. Yargılanmalı. O tarihte halkı galeyana getiren, Kudüs geceleri düzenleyenler de sorgulanmalı, mağdur olarak değil, suçlu olarak.

“AKP, TABANININ HAKKINI ARAMAK İÇİN RÖVANŞ YAPIYOR”

Ak Parti’nin mağduru ve suçluyu gözetme pozisyonunu nasıl görüyorsunuz? Ezilmişlerin partisi olmaya devam ediyor mu?

Ak Parti tabanın ve başörtülülere ikna odalarında yapılan eziyetlerin hesabını soruyor. Tabanının hakkını aramak için rövanş yapıyor. Bana göre Sayın Başbakan olaya müdahil olmalı. 28 Şubat’ın darbe olduğunu düşünmüyorum, rantiyecilerin oradan rant sağlamak için yaptıkları, planladıkları bir oyun olarak düşünüyorum. Orada asker de kullanıldı, askerler 4 milyar maaş alıyorlar, emekli olunca 2,5 milyar maaşa düşüyor, çocuğunu okutmak için migrosa geçiyor, öbür tarafta güvenlik şirketi için adını kullandıran paşalar, adamları böyle kullandılar, onlar ticaretten anlamazdı ki, bana göre hepsi oyuna alet oldular, kendi iradeleriyle hareket etmediler. Bu oyuna alet olmuş, rantiyecilerle işbirliği içinde olan, Mehmetçiğe leke süren tüm paşaların yargılanması gerektiğine inanıyorum. Ama içinde de masum olan insanların, emir komuta zincirinde emri yerine getirmediği zaman itaatsizlikle yargılanacağı hesaplanarak bunların değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

“ERGENEKON’UN 1.DALGASINDA GÖZALTINA ALINMAK İSTERDİM”

“CUMHURİYET KADINLARINDAN SONRA AK’LANDIK”

Ergenekon’un 7.dalgasında gözaltına alındınız. Sizin de bir oyuna alet edildiğiniz söylenebilir mi?

Ben isterdim ki 1.dalgada alınmak. Ergenekon olayından takipsizlik aldım ben. Yaklaşık 20’ye yakın davada ifademe başvuruldu, hepsinden takipsizlik alındı. Çünkü hiçbiriyle alakam yok. Cumhuriyet kadınları çıktıktan sonra en çok AKP’li belediyelerde festival yaptık, AK’landık yani.

“ERGENEKON’UN ADI, “YÜZSÜZLER” OLMALIYDI”

Ergenekon tutuklusu Semih Tufan Güraltay ile eski ortağı Turgut Büyükdağ’ın teklifi ile strateji dergisi çıkarttığınız bilgisinden hareket edilmiş sanıyorum. Ergenekon ile bağlantınız hiç olmadı mı?

Ben hayatımda Semih Günaltay’ı tanımam. Adamın ne iş yaptığını bilmem. Ergenekon ile bağlantım var, bana böyle bir soru sorunca cevaplar geliyor…Evet ben Ergenekonum, Ergenekon bir destandır. O destanın içerisinde; Türk olmak vardır, onurlu olmak vardır, yüce olmak vardır, Allah’ına inanmak vardır, paylaşmak vardır, sevmek vardır, otağ vardır, ocak vardır, bunların hepsi benim ruhumda. Ben bu davanın Ergenekon olmasına karşıyım. Bu davanın adı, “Yüzsüzler ” olmalıydı, “Rantiyeciler” olmalıydı. Ergenekon musun dersen, ergenekonum.

“YAKIN ZAMANDA ‘AF’ VAR”

“2023 BOP PROJESİ BİZ İSTESEK DE, İSTEMESEK DE OLACAK”

“DOĞRU STRATEJİ YAPILIRSA TÜRKİYE BÜYÜR, YAPILMAZSA BÖLÜNÜR”

“TÜRKÜM DEMEKLE, TÜRKİYELİYİM DEMEK ARASINDA BİR FARK YOK”

Size Ergenekon denirse Ergenekon olursunuz, ama Sisi denirse de, Sisi olur musunuz? Bir Tweet okumuştum: “Bizim Sisi’miz (Seyhan Soylu) onların Sisi’sini döver. Bizimkisi postmodern darbe yaptırdı, Mısır’ın Sisi’si hâlâ elleriyle darbe yapıyor.”

Bana göre çok yakın zamanda af var. Toplumu uzlaştırması gerektiğini Sayın Başbakan da biliyor. Artık toplumun her kesimi de biliyor ve böyle olacağı inancındayım. Eğer ki bu olaylar kapanırsa, bir darbeli matkap çıkartacağım. Darbeli matkabı alıp, satışa sunacağım. Bu işin esprisi. Sisi’ye dünya karşı değil, adam cumhurbaşkanı da oluyor, 2 yıl sonra Türkiye’ye ziyareti de olur, uluslar arası ilişkilerde Başbakan’ın vermiş olduğu kararları incelediğiniz zaman, doğru kararlar olduğunu görüyorsunuz. Yaklaşık 1 milyon Suriyeli var Türkiye’de ve bu insanların mağduriyeti göz ardı edilemez. Suriye komşumuzda artık El Kaide var, Araplar yok, yani Suriyeli muhataplarımız yok. Obama, Tayyip Erdoğan gibi dik durabilseydi, kimyasalla halkını öldüren, iç savaşa yönelen bir lider değil, onu neyle öldürdüğü önemli değil, önemli olan o insanların ölmesi değil mi? 2023 BOP projesi biz istesek de, istemesek de olacak. Onun için bunu akıllı proje ile yapmak lazım, Turgut Özal da bunu yapmak istedi, bizim kafamız cahildi basmadı. Kuzey Irak, Körfez Savaşı döneminde patladı, 2000’li yıllarda bölündü, 2010’lu yıllarda artık orası bir ülke, kabul etsek de etmesek de. Yıl 2015 Suriye, PYD, PKK’nın uzantısı. Yıl 2020, İran’ın güneyi, yıl 2023 Türkiye’den istedikleri yerler. Daha sonra Türkiye’nin önemli bir bölümü için iyi bir strateji yaparsak, İran’dan da, Kuzey Irak’tan da, Suriye’den de kopan kara toprağı Türkiye’ye bağlanır. Tayyip Erdoğan akıllı bir strateji yaparsa, başarılı olacağına inanıyorum çünkü çok dik duruyor. Eğer onu başarırsa, Türkiye bölünmez, büyür. Hata yaparsa bölünür, hata yapmazsa büyür. Sırat köprüsü gibi minicik bir çizgi. Bana göre süreç bu. Şu anda ütopik geliyor ama söylediğim herşey çıkıyor.

“ATATÜRK’ÜN EN BÜYÜK HATASI, BU ÜLKEYE VERDİĞİ ADDI”

Bana göre Mustafa Kemal Atatürk’ün vermiş olduğu en büyük yanlış karar Türkiye Cumhuriyeti devletinin adını, ‘Türkiye’ koymaktı. “Büyük Anadolu medeniyeti” koymuş olsaydı, bu sorunların hiçbiri çıkmayacaktı. Ve Türkiye Cumhuriyetleri, Sovyetler Birliği dağıldığında da hepsi bize katılacaktı. Küçücük bir nüans bir sürü şeyi değiştirebildi. Bana göre Türküm demekle, Türkiyeliyim demek arasında bir fark yok. Aslında ‘Dünyalıyım’ demek daha hoş olacak.

“ÖCALAN’IN CEZASININ EV HAPSİNE DÖNÜŞMESİNİ İSTİYORUM”

“İNSANLAR ÖCALAN’ I İZLESELER ONDAN NEFRET EDERLER”

Apo’nun kellesini getirebilecek bir zekaya sahip olduğunuzu söylerdiniz. PKK’yı bitirmek için de zekice teoriniz var mı?

Ben Abdullah Öcalan’ın ev hapsine dönüşmesini istiyorum. Çok lüks bir ev yapılmalı, tuvalet dışında her yeri kameralarla izlenmeli, insanlar Öcalan’ın 1dk’sını izlemek için 1 TL vermeli. Bu para da, dağdaki ölen gerillalara, ölen Mehmetçiklere, onların çocuklarına ve eğitimlerine harcanmalı. Yarınlarda kardeşi kardeşe 20 kuruşluk bir mermi ile öldürmemeleri için o insanları eğitmemiz gerektiğine inanıyorum. Bana göre böyle bir şey yapılırsa, ApoKürt, sembolleştirmek anlamında değil, izlendirildiği taktirde insanların Öcalan’dan nefret edeceklerini ve BDP’nin içerisinde binlerce Apo’nun olduğunu göreceklerini düşünüyorum. Bana göre Osman Baydemir veya Selahattin Demirtaş, Abdullah Öcalan’dan 10 gömlek daha başarılı ve daha uzlaştırıcı olabilir. Kürtlerin haklarını daha iyi teslim edebilir. İtaatsizlik bir tepki olarak kabullenilebilir ama kimsenin kanı dökülmemeli.

“BU ÜLKE YALNIZCA ERDOĞAN’IN DEĞİL, 70 MİLYONUN”

“ERDOĞAN DÜZGÜN BİR BABA”

Spora ve sporcuya da ilgilisiniz. Stephan Kompela’nın menejerliğini de yaptınız. Gezi olaylarının temsilciliğini üstlenen Beşiktaş’ı sahaya taşıdığı siyasi tavır için eleştiriyor musunuz?

Eleştirmez miyim? siyasetin spora bulaşmaması gerektiğini düşünüyorum, Başbakana küfür etmekle bu işin çözüleceğini düşünmüyorum. Başbakanın da eşi, çoluğu, çocuğu var, o da bir aile babası. Tayyip Erdoğan; düzgün de bir baba, evlatlarına sahip çıkan bir baba. Ve namusuna çok sahip çıkan bir adam, Kasımpaşalı, bitirim bir delikanlı. Delikanlının eşine, çocuğuna küfredilmesi çok ayıp. Gidin Başbakanlığın önünde eylem yapın ama taş atmayın. Bir gün oturma eylemi yapın, ellerine kitap alsınlar okusunlar orada. Eylemi sevgi ile yapın, o zaman insanlar verdikleri kararları gözden geçirebilirler ama sen gezmediğimiz parklarda, yürüdüğümüz yollara apoletleri gezdirirsek ve o postallar bizim ruhumuzdaki derinlikleri dahi ezerse o gazları nüksederken acılar hissedersek, biz toplum olarak ayrışmaya mecbur kalırız. Biz gezmediğimiz o parkaların mücadelesini ederken, oraya yeşilin tohumunu ekelim, taş atıp devletin kolluk kuvvetlerine tepki olsun diye onların karşısındaki insanları tahrik ederek toplumsal ayrışmaya neden oluruz. Gezi Parkı ile ilgili bir slogan atmıştım, “Bu ülke yalnızca Erdoğan’ın değil, bu ülke 70 milyonun” Yani gaza gelmeyelim dedim, orada. Gezi Parkı bize 3 milyar dolara patladı, bununla biz güneydoğu Anadolu’daki, doğu Anadolu’daki tüm eğitim sorununu çözerdik.

“BAHÇELİ, HRANT’IN CENAZESİNE ÇELENK GÖNDERMELİYDİ”

“AGOS GAZETESİNE YAZABİLİRİM”

Gençlerin eylemci yönüne değindik de, LGBTT, Türkiye’de nasıl işliyor, ‘Ne hastalık, ne suç, ne günah, LGBTT Hakları insan haklarıdır ‘diyen bu kuruluşa desteğiniz var mı? Trans misafirhanesi, trans hakları için oluşturulan internet portalları “Travestiyiz buradayız, alışın gitmiyoruz” eylemleri…

Ülkücü harekatı başlatıyorlar. Belki de Devlet Bahçeli’nin yerine birisi geçer. LGBTT, kendi arasında ülkücü gayler diye bir platform kuruyorlar. Kuracakları platformda da, belki çok başarılı olurlar, ülkücü harekata renk katarlar, bir bakarsanız Genel Başkan bile değişmiş. Bahçeli, bizim genel başkanımız gibi insanı sevmeyi ön plana alır da, o arkadaşlarımızın birini de danışman yapar.

Bu arada Hrant Dink öldürüldüğünde, insanlar “Hepimiz Hrant’ız” şeklinde mesaj atmışlardı. Ülkücü kesim fevri davranarak o insanın ailesini incittiler, bana göre oraya çelenk göndermeliydi Bahçeli. Bir insan öldürüldü, bir kalem öldürüldü. O dostlukla bir bağ kuran, Erivan ile bağ kuran köprünün kalemiydi. Gezi parkında nasıl dik durdu, “Gitmeyin” dedi, orada da aynı tepkiyi verebilirdi. Başka bir yere taşıyabilirdi ülkücü camiayı. “İnsanlara kucak açıyoruz” demek olurdu, etnik kimlikteki ekalliyetleri içine alabilirdi, daha hoşgörülü davranabilirdi. Ben Hrant Dink’e Ermenice bir mektup yazdım. “Hrant Ahbarit” diye başladım. Kapalıçarşı’da çocukluğumun geçtiğini, Ermenilerle büyüdüğümü falan yazdım, bir de ayakkabısı delik olduğu için çelengin üzerine bir de ayakkabı koydum, ne ayıp ki bizim ülkemizde Hrant Dink gibi bir değerin altındaki ayakkabı dahi delik. Bana bir çok gazeteden teklif geliyor, çok vaktim yok ama Agos’a yazabilirim, nerede ezilmişler var, nerede haklarını arayan insanlar var ben onlarla nefes almak isterim.

“ŞARKICILARIN %90’I DİK DURAMADILAR”

“HERKES DOĞRU YOLCU DEĞİL”

En çok anıldığınız meslek menajerlik oldu, 70’e yakın sanatçının menajerliğini yaptınız. Sanatçıların uyuşturucu operasyonlarında yakalanmalarını ele alırsak, bu mesleğin en temiz yüzü ve elleri kalmamış gibi… NATO’yu, konser vermek için Türkiye’ye getirdiniz. Ayrıca bu sanatçının 26 ülkede çıkan albüm haklarını da aldınız. Sizin gibi profesyonelce yapılan Menajerlik adında bir meslek kaldı mı?

O tarihte Başbakanın ardından sallayan bütün sanatçılar, sanat danışmanı oldu, yani artık sanatta siyasete bulaştı. Ve AKP ile ilişkilerini muhafaza edip de, onların festivallerinden yararlanmak isteyen bir çok yalakalar olmaya başladı, insanlar gizli gizli işlere gitmeye başladı, sanat yozlaştı demeyeyim, şarkıcılık yozlaştı, çünkü bana göre şarkıcı olmakla sanatçı olunmaz, sanat üretim demektir.  Şarkıcı arkadaşlarımızın %90’ı dik duramadılar. AKP’yi desteklediklerini söylemiyorum, herkes bizim gibi değil, herkes Doğru Yolcu değil. Yanlış yollara gidenler de olacaktır. Sanatçı menajerliğinden para kazanmak zor hale geldi. İkili ilişkileri kullanarak bu işler olmaya başladı. Rantiyecilik sanatın içinde de var.

“HAYALİM, BİR ENGELLİ KÖYÜ YARATMAK”

Travestilerle ilgili poliklinik kurup insan gibi tedavi olmalarını sağlayacağınız bir projeniz vardı. Neredeyse Veterinerde tedavi olduklarını söylediğiniz travestilerin standartlarını yukarı çekmek için yapmak istediğiniz şeyler var mı?

Bana göre buna gerek kalmadı. Sağlıkla ilgili gitgide reformların yapılması gerektiğine inanıyorum. İnsanlar medenileşti, doktorların eğitim düzeyleri yükseldi. Ama şu an hayalim bir engelli köyü yaratabilmek. 10 bin tane engelli aileye çiftlik hayatı kurarak, mandıraları, şırasını, peyniri ile ticarethane haline getirerek, dünyadaki engelli kardeşlerimizi oraya davet ederek orayı bir engelli köyü, bir nevi rehabilitasyon yaratabilme projem var. Bir yerde Belediye Başkanı olursam, böyle bir şey isterim. Ülkemizde insanların birine ön yargıyla bakmadan, sevmeyi bilmeleri, insanlara şans tanımaları ve bunu hayatın her adımında insanların birbirinin yanında olması gerektiğine inanıyorum, önce insan olunması gerektiğini düşünüyorum, diğerlerini nasılsa oluruz gibi geliyor bana.

HÜLYA OKUR- HABERX

İlgili Haberler

Dünyadan
17 Nisan 2024
Başkan Yıldız’ın yeğeni Doruk Erol Çevik Eskrim Dünya Şampiyonu oldu

İstanbul Gazete ve Haberciler Federasyonu Başkanı Ali Rıza Yıldız’ın yeğeni Doruk Erol Çevik Gençler ve Yıldızlar Eskrim Dünya Şampiyonası’nda yıldız erkekler epede dünya şampiyonu oldu. İstanbul Gazete ve Haberciler Federasyonu Başkanı Ali Rıza Yıldız’ın yeğeni Doruk Erol Çevik eksrim de Dünya Şampiyonu oldu. Milli gururumuz Çevik, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da devam eden Gençler ve Yıldızlar […]

Belediye
16 Nisan 2024
İBB MECLİSİ 9. DÖNEM İLK OTURUMU İMAMOĞLU TARAFINDAN AÇILDI

İBB 9’ncu seçim dönemi ilk oturumu, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden üçüncü kez başarıyla çıkan Başkan Ekrem İmamoğlu tarafından açıldı.  Oturumu açmadan önce, toplam 315 kişiden oluşan İBB Meclis üyelerinin ellerini tek tek sıkan İmamoğlu, “31 Mart 2024 seçimlerinde halkımız, demokratik hakkını kullanmış ve İstanbul’u 5 yıl daha yönetmemiz yönünde bizlere vazife vermiştir. 5 yıl […]

Basında Kadıköy
09 Nisan 2024
KADIKÖY BELEDİYE MECLİSİ, MESUT KÖSEDAĞI BAŞKANLIĞINDA İLK TOPLANTISINI GERÇEKLEŞTİRDİ

Kadıköy Belediyesi’nin 31 Mart yerel seçimler sonucunda oluşan yeni meclisinin ilk toplantısı Belediye Başkanı Mesut Kösedağı başkanlığında gerçekleşti. Kadıköy Belediye Meclisi yeni döneminin ilk toplantısını yaptı. Kadıköy Belediye Başkanı Mesut Kösedağı başkanlığında 9 Nisan Salı günü Kozyatağı Kültür Merkezi’nde bulunan Meclis Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıya siyasi partilerin ilçe başkanları ve Kadıköylüler katıldı. Meclisin ilk toplantısında Meclis […]

Genel
09 Nisan 2024
Tatil Fotoğraflarınız: Hırsızlara Davetiye mi, Keyifli Anılar mı?

Sosyal Medyanın Hırsızlık İstatistikleri Üzerindeki Etkisi Son yıllardaki istatistikler, bayram ve ara tatiller gibi yoğun dönemlerde artan hırsızlık vakalarına dikkat çekiyor. Ancak bu artışın arkasında yalnızca geleneksel yöntemlerin değil, aynı zamanda dijital dünyanın etkisinin de olduğunu söyleyebilirim. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, hırsızlar giderek daha sofistike ve planlı bir şekilde işlerini yürütüyorlar. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, […]